GÜNCEL
Yayınlanma: 11 Nisan 2025 - 14:01
İmamoğlu savcı Gürlek'i tehditten mahkemeye çıktı! İşte ilk görüntü
Ekrem İmamoğlu, savcı Akın Gürlek ve ailesini tehdit ettiği iddiası ile açılan dava kapsamında bugün mahkemeye çıktı. İşte İmamoğlu'nun mahkemeden ilk görüntüsü.
GÜNCEL
11 Nisan 2025 - 14:01
Çözüm, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi, siyasi kutuplaşmanın azaltılması ve tüm siyasetçilerin güvenliğinin sağlanmasından geçer. Aksi halde, bu saldırı ne ilk ne de son olacaktır.
Türkiye’de son yıllarda yerel yönetimlere yönelik kayyım atamaları, siyasi yasaklar ve hukuki baskılar, seçilmişlerin meşruiyetini zedeliyor. İmamoğlu’na yönelik saldırı, bu sürecin bir parçası olarak okunmalıdır.Dünya, Türkiye’deki demokrasi standartlarını yakından izliyor. Bir belediye başkanına yönelik saldırı, hukukun üstünlüğünün çöktüğüne dair uluslararası medyada yankı bulacaktır. Yatırımcılar, turistler ve diplomatik çevreler için bu tür olaylar, Türkiye’nin istikrarsız bir ülke olduğu algısını pekiştirir.Ekrem İmamoğlu’na yönelik saldırı, Türkiye’nin içine sürüklendiği otoriterleşme, hukuk devleti erozyonu ve siyasi şiddet sarmalının bir sonucudur. Bu olay, sadece bir kişiyi değil, tüm toplumun geleceğini tehdit ediyor.Eğer devlet, siyasi şiddeti engellemez, nefret söylemlerine göz yumarsa ve adalet sağlanamazsa, Türkiye’de demokrasiden bahsetmek giderek zorlaşacaktır.
Eğer bir ülkede siyasetçiler güvende değilse, sıradan vatandaşın güvenliği nasıl sağlanacak?Saldırıyı salt bir "marjinal eylem" olarak görmek, gerçeği perdelemektir. İmamoğlu, uzun süredir hedef gösterilen, yargı süreçleriyle baskı altına alınan ve medyada düşmanlaştırılan bir isimdi. Bu saldırı, siyasi kutuplaşmanın ve nefret dilinin kaçınılmaz sonucudur. Türkiye’de muhalif siyasetçilere yönelik sistematik bir karalama kampanyası yürütülüyor. Bu kampanyalar, toplumda "ötekileştirme" yaratıyor ve bazı bireyleri şiddete teşvik ediyor. Saldırı, bu zehirli siyasi iklimin doğrudan bir ürünüdür.Demokrasinin temeli, seçilmişlerin halkın iradesiyle görev yapmasıdır. İmamoğlu, milyonların oyuyla seçilmiş bir belediye başkanıdır. Ona yönelik bir saldırı, halkın iradesine yönelik bir saldırıdır. Eğer seçilmişler görevlerini özgürce yapamıyorsa, demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.
Ekrem İmamoğlu’na yönelik fiziksel saldırı, sadece bir belediye başkanına karşı işlenmiş bir suç değil, aynı zamanda Türkiye’nin hukuk devleti ve demokrasi kriziyle sınandığı sembolik bir hadisedir. Bu saldırı, siyasi şiddetin normalleştiği, hukukun tarafsızlığının sorgulandığı ve demokratik kurumların işlevsizleştiği bir dönemin yansımasıdır.Bir ülkede kamu görevlilerinin güvenliği, devletin temel sorumluluğudur. İmamoğlu gibi seçilmiş bir siyasi figüre yönelik saldırı, devletin bu görevini yerine getiremediğini gösterir. Daha da vahimi, saldırganın geçmişinde benzer eylemlerin olmasına rağmen engellenmemiş olması, failin cesaretini nereden aldığı sorusunu akıllara getiriyor. Hukuk devleti, suçun önceden önlenmesini ve adaletin tarafsız işlemesini gerektirir. Ancak son yıllarda siyasi nefret söyleminin tırmanması, bazı kesimlerin muhaliflere yönelik linç çağrıları yapması ve bu söylemlerin cezasız kalması, suçun teşvik edildiği izlenimini doğuruyor.