Delinin biri kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkartamaz oldu bu şehrin adı.. İnsanların masumluğu, menfaatler uğruna kirletildi. Zira biliyorlar ki, biz kuyuya bir taş atarız, kimse de onu sorgulamaz..
Yalanda, iftirada, dedikoduda o kadar ileriye gittik ki bu şehirde, insanların devlete olan güvenini bile sarstık biz..
Hiç bir şeye güvenmeyen, hiç bir doğruya inanmayan, her yalana inanan insanlar haline dönüştük. Eğitimin, bilimin, ilimin, kültürün şehri olmalıydı bu şehir.. Bu şehir Kurtuluş şehriydi oysa..
Cehaletimizi yada bilgisizliğimizi yüzümüze, yalanlar söyleyerek vurdular.. Paranoyaklaştırdılar bizi.. Deforme ettiler güven duygumuzu..
Haklı tepkilerin, endişelerin yada eleştirilerin bile, dili abartı oldu bu şehirde.. İnsanları tahrik edip, galeyana getiren dili kullananlarda cehaletin vücut bulmuş haliydi oysa..
Ne bilimden, ne bilimsellikten anlamazlardı.. Ama galeyana getirme işini çok iyi bilirlerdi..
Bilimsel olarak ortaya bir şeyler koyanları 'Adam asmaca' taktikleri ile susturduk biz bu şehirde..
Kültürel anlamda ortaya bir şeyler koyanları kültürsüzlüğümüzle küstürüp uzaklaştırdık biz bu şehirde..
Neye inanacağımızı, neye ve kime güveneceğimizi tartışamadık bile.. Her şeye ve herkese karşı inançsız, güvensiz olduk sayelerinde..
Biri çıktı, vay efendim 'Loca' almış falanca siyasetçi şu kulüpten dedi, insanları kışkırtarak siyasete ve siyasetçiye olan güveni tahrip etmenin peşine düştü. Kişisel hırsları, topluma mal edip bu şehrin insanlarını da o konuya dahil etmeyi çok iyi biliyorlardı.. Kişisel hırs ve intikamlarımıza, bu şehrin masum insanlarını alet ettik biz..
'Loca aldı' denilen siyasetçinin şuan ve geçmişten beri Samsunspor Stadyumunda tek loca sahibi olduğunu, işlerine gelmediği için söylemediler oysa.. İtibar cellatlığı peşine düşenler bu şehirde ne yazık ki, hep amaçlarına ulaştı.. Dur diyemedik biz bunlara..
Kimse dört dörtlük değildir elbette.. Ama kimsede aptal yerine konulmamalıdır bu şehirde..
Biyokütle santralini tartışıyoruz şimdi de.. Geçmişte mobil santralleri tartıştığımız gibi.. Her şey aynı, senaryolar, söylemler, iddialar da aynı.. Geçen yıllara rağmen değişmemiş yani hiç bir şey.. Ne bilim, ne ilim hak getire..
'Zehir solumak istemiyoruz' diyerek insanları galeyana getirenlerin bile, bilimsel bir yanı, bir kimliği yokken, endişe ve tedirginlik duyanların duygularını tahrik etme huyu değişmedi bu şehirde..
İşi sulandırıp, suyu bulandırmayı çok sevdik biz bu şehirde.. İlgisi alakası olmayan kişileri, ilgili ve alakalı ediverdik hep.. Onları hedef gösterdik hep, toplumun zihnini karıştırıp, kişisel menfaat ve hırslarımız uğruna..
Var mıydı aslı acaba? Kimsenin sorgulamasına, doğruyu arayıp bulmasına izin vermedik.. Kaos yarattık, kaotik ortamdan beslendik daima.. Siyaseti de, siyasetçiyi de alet ettik yalanlara, dedikodulara, iftiralara.. Onlar bile kirlendi bu kaotik ortamda.. Onlar bile türlü iftiralara maruz kalıverdiler biran da.. Ki en çok onlar şikayet ederken dedikodudan, onlar bile alet oldu dedikoduya..
Zararı varsa bilimsel olarak tartışılsın, endişeler giderilsin, yanlış yatırım ise devlette buna dur desin elbette..
Devlet ve devletin yetkilileri de bunu söylerken, neden inanamıyoruz hiç bir şeye.. Güven duygumuzu aldılar elimizden! Güven duyumuzu sağırlaştırdılar zira..
Finansörlerinin görünmesini, bilinmesini istemeyen çulsuzlar, ona buna iftira atarak, attırarak örtbas etmeyi tercih etti aymazlıklarını.. Ellerde tutulan dövizlere ilgili, ilgisiz kişilerin isimlerini yazdırdılar.. 'Onun da ortaklığı varmış burada' diyerek dedikodu yaydılar, halkı kandırıp sinsi sinsi ellerini ovuşturdular.. Oysa bağ kurmaya çalışanlar kadar hiç bir bağı yoktu, o dövizlere isimleri yazılanların..
Bu şehrin yakasını bırakın artık.. Çekin ellerinizi üzerimizden.. Dedikodularınızı, iftiralarınızı, algı operasyonlarınızı alıp çektirip gidin siz artık. Bu şehrin insanları, bu şehre dair ne varsa bırakın masum endişeleri ile tartışsın, bilimsel ve ilimsel açıklamalar yapan insanlara inansın, devletine güvensin.. Ya devlet başa ya kuzgun leşe diyenleriz biz..