Haydi bakalım topla kendini şöyle bir yolculuğa çıkalım dedim içimdeki bene.
Ne varsa doldur bavulunu tıka basa, geçmişten geleceğe.
Hangi kavganın zehri hala içinde? Yaşadıklarınla mı zorun; günahın, sevabın, artın, eksinle?
Yoksa yaşayamadığın bir hiçlik uğruna mı bilendiğin onca hırs?
Aynada bak kendine, yüzleş haydi!
Ne istiyorsun sor kendine.
Ya topla kendini ya da içindeki savaşın çıkmazında boğuş.
Kavga etsen ne olacak? Hangi zehri akıtmak, dünyalığın girdabına girmiş şu bedbaht ruhuna iyi gelecek ki? Neyi haykırmalı mesela?
Hey siz! Mutluluk oyunu oynayan insancıklar!
Haydi toplanın etrafına hiçliğe mi ermiş yoksa kendini bir prangaya mahkum mu etmiş şu zavallıya.
O cesuru oynayıp döke dursun ne varsa orta yere bakalım toprak emer mi bunca birikmiş yaban otlarını içinde. Siz sineye çeker misiniz ya da kulağınıza ağır gelecek feryatlarını?
İçi mahşer, dışı Allahualem, öyle muamma…
Haydi toplanın azcık da siz akıl verin bakalım dağılan umuduna.
Melankolik değil hayır, sadece insanlık seyrini kaybetmiş bu kirli pazılın parçası olduğundan beridir bozuk aslında. Ellerine bulaşmış kirli zamanın hoyrat akrebi soktuğundan beridir zoru ondan onunla.
Ne mi istiyor?! Kapatın şu yeni çağ denen ağır mental yüklü enkazın kapılarını da, mavallarını da bizi huzura götürecek eskiyi verin payına.
“Etimle kemiğimle soğudum “dediği yerde şu dünyanın, haydi gelin alın onu burdan, en azından adresi net sanırım, kendinin hiç olmadığı kadar.
Beni benden çıkardığınızda benden geriye ne kalır bilemem. Bölerseniz bölünür, çarparsanız çoğalır, çıkarırsanız eksilir sanırım hayata.