Günümüzün en önemli sorunlarından biridir şiddet. Sadece kadınlara ve hayvanlara uygulanan şiddeti görüp de sorunu bunlardan ibaret zannetmek konuyu anlamamak demek olur.
Bu konuyu enine boyuna tarihi-sosyolojik temelde ele alan bir çalışmaya rastlamadım bu güne dek. Bir çok makale ve araştırmadan söz etmek mümkün ama onların hiç biri konunun özüne yeteri kadar temas etmedi..
Şiddet;.. ana-babaya, komşuya, akrabaya, arkadaşlara, mesai arkadaşlarına, anlık kavga davranışlarında herkese, sevgiliye, kız kardeşe, eş’e, hayvana, eşyaya, vb her yerde ve her şekilde zarar verme davranışı değil midir? Sadece kadın örneğinde ele alırsak; Töre’ye göre, kadın baş tacıdır, evde otağda söz sahibidir. Geleneklere göre, kadın evin direğidir, ocağın tütmesini sağlayandır, ana kutsallık derecesinde önemlidir.
Dine göre, cennet anaların (kadınların) ayağı altındadır, onlara öff.. bile demek kabul edilemez.
Kanunlara göre, aile içinde ve dışında uygulanan her türlü şiddet suçtur, cezası var..
Eee .. hukuk ve değerler bütünü oy birliğiyle kadına şiddeti hoş görmüyor ve yasaklıyorsa yaşadığımız şiddeti uygulayan bazı insanlar nereden güç alıyorlar ve hangi değerden besleniyorlar ? İşte bu soruya cevap aradığımız zaman şiddet uygulayan maganda ve canileri azmettiren failleri bulmaya bir adım yaklaşmış oluruz.
Değerler sistemi her ne kadar şiddeti hoş görmüyor olsa da aileye, erkeğe ve kadına biçilen rol ve bu rolü destekleyen her türlü kültür öğesi binlerce yıldan beri tevarüs eden uygulama ve yorumuyla hiç değişmeden erkek ve kadın modelini şekillendirmeye devam ediyor.. İşte sorunun esas kaynağı bence budur. Atasözleri, deyimler, masallar, şarkılar, türküler, vb..de güzel örnekleri görmekle beraber her türlü magandalık örneklerini de görmek mümkün.. onları her gün tekerleme gibi mırıldanıp dururken “yahu ne demek istiyor” diye sorgulamıyoruz..
“Kız kaçırmak, sevdiğini başkasına yar etmemek, namus temizlemek, erkekliğe laf söyletmemek, saçından sürükleyip atın terkisine atmak, vs vs vs…
“susadım çeşmeye varmaz olaydım, elinden bir tas su içmez olaydım” şarkısını Ferdi Tayfur’dan dinler ve söyleriz ama o bir tas suyu ikram eden kız kardeşimiz olursa, suyu vereni de içeni de bir güzel döveriz. Eğer dövmezsek insan içine çıkamayız.. Eğer kızın anası o kızın saçını başını yolmazsa terbiye işleminde eksiklik doğar.. Dilimiz ve Elimiz arasındaki bu fark sizce de bir çelişki değil mi ? Evet yanlış okumadınız kültürün taşıyıcı öğesi sadece erkekler değil, hatta bie adım önde kadınlardır.. Erkekliğin ispatlanmasını, adamlığın ve baba’lığın gösterilmesini ısrarla isteyenlerden biri de onlar.. Bu aslında doğrudan onların suçu değil, beslenilen değerler sistemi dolaylı olarak böyle istiyor ve onları bu şekilde eğitip hayata hazırlıyorda onun için. 50- 60 yıl öncesine kadar bu saydığımız şiddet örnekleri suç olarak karşımıza çıkamıyordu.. Çünkü şiddet ailenin iç meselesi sayılıyor, kadın istemese dahi tüm toplumun baskısıyla evlenmek zorunda kalıyor, baba evine dönemiyor, dönse dahi “dul kadın, laf söz olmasın” diye alelacele bir başkasıyla evlendiriliyordu. Bu ve buna benzer şiddet veya baskı örnekleri toplum tarafından o kadar içseleştirilmişti ki bir lastiğin sonuna kadar gerilmesi misali oluşan enerji toplandığı kapta birikmeye devam etti.
Ama günümüzde,.. eğitim standardının yükselmesi, aile dışı yaygın eğitim unsurlarının çoğalması, iletişim seviyesinin herkesi her şeyden anında haberdar etmesi,.. yaşanılan hayattan ve gelecekten beklentileri yükseltti. İtiraz edebilen bir toplum oluşmaya başladı ve gerildiği yerden kurtulan lastiğin biriktirdiği enerji kontrolsüz biçimde aksi yönde yoğunlaşmaya başladı..Şimdi biraz daha mutedil düşünebilen insanlar orta yolu nasıl bulabiliriz’in şaşkınlığı içinde bocalayıp duruyor..
İster okumuş yazmış, ister fakir ister orta halli ve zengin, ister solcu ister sağcı, ister Marksist ister dindar kim olursa olsun bu topraklardaki ortak kültür öğelerinden besleniyor.. Bu yüzden bu konularda çoğunluk olarak hiç birimizin bir diğerinden önemli bir farkı yok. Kim ne derse desin, binlerce yılda oluşmuş kültür hazinemizi günün şartlarına uygun olarak yeniden yorumlamaktan başka çıkar yolumuz yok. Aksi halde geniş aileden çekirdek aileye evrildiğimiz bu süreçte ailemizin tümden yok olmasıyla karşı karşıya kalabilme tehlikesi var.
Şiddet ise her geçen gün daha da şekil ve muhteva değiştirerek günlük hayatın her noktasında yanı başımızda olmaya devam edecek, eğer önlem alınmazsa... Hep beraber düşünmemizde fayda var..