Evvela bu soruyu sorarak başlamak istiyorum mevzuya. Söyler misiniz? Bir Zeynep kaç olimpiyat eder? Bir… On… Bin..?
Ben söyleyeyim! Bin olimpiyat, Zeynep’in bir tırnağı bile etmez! Sözüm ona; Memlekette lüzum fazlalığı olarak makam işgal eden sorumlular Dikkat buyursunlar bir zahmet!
Haftası olmadı, Zeynep’in gidişinin. Adı: Zeynep Nazlı Kahveci. Dedelerinden olan, Rahmetli Bakan Adnan Kahvecinin torunlarından… Tıpkı o da Rahmetli Bakan Kahveci gibi bir trafik terörü kurbanlarından. Birkaç gün evvel, Tekkeköy ilçesi kirazlık mevkiinde kontrolsüz seyir eden araçlardan birinin çarpmasıyla hayattan kopuverdi henüz 11 yaşında. Tek günahı ise okuldan çıkıp evine dönmek!
Bahsi geçen transit yolda yeterli sayıda trafik ışığı yok, olan da günün büyük bölümünde çalışmıyor zaten. Burada Zeynep gibiler için kanat takıp uçmak gerekiyor yolun karşısına geçmek için, ki o da henüz mümkün değil. Zeynep, bir melek gibi uçup gitti. Geride dağ gibiyken tuz buz olan babası Arif’i, bir de hiçbir zaman kabuklanmayacak bir yarayla annesi Emel’i bıraktı bizlere. Ateş yine düştüğü yeri yaktı .
Ama Zeynep ölmeyebilirdi aslında. Trafik ışıkları olsaydı ve çalışsaydı, trafiğin akışını düzenleyecek bir trafik ekibi, bir radar aracı olsaydı Zeynep ölmeyebilirdi. Hani diyorum, biraz paraya kıyılıp bir iki tane yaya üst geçidi yapılsaydı bu bölgeye, Zeynep muhtemelen yazımı kaleme aldığım şu anlarda odasında ders çalışıyor olabilirdi. Ama Zeynep gitti. Hem de 11 yaşında, bize ve izanı olan herkese bir ders vererek aslında. Bahsi geçen yol hepimizin malumu. Ancak, Kirazlık gibi sürekli hareketli bir nüfusun yaşadığı bir yerleşkenin var oluşu, bu yolu Sahil yolundan çok Ölüm yolu haline getiriyor. Doğrusu, Zeynep’ten önce de yine bu mahalde onlarca trafik kazası ve ölümler olmuştu. Hatta Zeynep’ten sonra bile!
Peki, yol bu kadar tehlikeli iken yetkililer neden önlem almaz? Ben söyleyeyim çünkü henüz onların Zeynepleri ölmedi de ondan… Ölmesinde zaten! Dün kirazlık sakinleri tepkilerini ortaya koymak ve yetkililerin dikkatini çekmek için kadınlı erkekli yol kapatma eylemi yaptılar. Tek gayeleri “Başka Zeynepler ölmesin” idi. Fakat yine öncelik yayalara değil, araçlara verildi ve yollar açılmaya zorlandı. Yetkililer geldi mi derseniz, Tekkeköy Kaymakamı hariç başka da kimse de gelmedi? Neden mi gelmediler? Çünkü orada bir BAKAN yoktu, üzgün gözlerle BAKANLAR vardı.
Bir takım uydurma sözler verildi. En kısa zamanda önlemler alınacak, üst geçitler yapılacaktı. Hatta ifadelerden biri daha da ilginçti. Güya üst geçitlerin ihaleleri yapılmış, imalatları tamamlanmıştı. Bir tek boyama işi kalmış geriye de onu bekliyorlardı… Ağzıma ne acı sözler geldi oysa… Beni dinleyin Bey’im! Siz o üst geçitleri hemen kurun da başka Zeynepler ölmesin! Geri kalsın boyası, Zeynep’in kanı, bütün üst geçitlere yeter boya diye!
Kameralar gelecek, Bakanlar orada olacak, herkes sizden ve güya hizmetinizden söz edecek diye bütün Tekkeköy’ün duvarlarını, hane hane, bina bina gazino duvarları gibi renk renk boyarken ihale mi yaptınız?
Bir olimpiyat olacak diye ve birileri yanağınızdan makas alacak diye, Tekkeköy’ü şantiye alanına çevirip gece gündüz orada konaklayan kravatlı beyler, eylem yapılırken neredeydiler acaba?
Sizler, yani ölüm yolu mağdurları seslerini duyurabilmek için yollara dökülürken kadın erkek, Kent’in Valisi Salıpazarı ilçesini ziyaret etmek ile, Salıpazarı Kaymakamı da Vali Bey’e Minyatür halı takdim etmek ile meşguldü. Unutmadan… Büyükşehir Belediye Başkanımız da hemen oracıktaydı. Bir dizi toplu açılışların kurdelesini kesmek üzere… Bu açıklamalardan sonra Karayolları Genel Müdürünü Kirazlıkta beklemek de saçma olurdu zaten. Hani kentin Valisi bile ortada yokken. Zeynep, Zeynep’ten öncekiler ve Zeynep’ten sonrakiler… Hepsi halktı ve hepsi ihmallerin ve sorumsuzlukların kurbanıydı özetle. Ne var ki El Hâkim olan Allah vardı bizlerle. Zeynep gitti ya, şimdi ben ne yazsam, siz ne söyleseniz de Zeynep yok artık. Hani diyorum ki; bari şimdi biraz burnunuzun ucu yansın, yüzünüz kızarsın da, yanan yüreklere su serpin bari.
İşte oraya “Zeynep Nazlı Kahveci Bulvarı” koyun gitsin adını. Kendi gitti, adı yaşasın bari o yolda…