Sinek olup karanlığa mı? Arı olup aydınlığa mı uçmalı?
Her iki canlının benzerlikleri kanatlı olmaları elbette ve fakat bir diğer ortak noktaları ise çıkış yolu aramalarıdır; tercih hakları yoktur!
Yaradılışları gereği biri ışığa, diğeri karanlığa uçmak üzere kodlanmıştır.
Vesselam, ekolojik sistemin olmazsa olmazı bu canlıların kendileri ve tüm canlılar için ne anlama geldiğini bilmeyenimiz yoktur elbette.
Sineğin her alandan beslendiğini, Arının sadece aromalı bitkilerin tomurcuğunun açılma aşamasından tutun da çiçeğini meyveye dönüştürmesine kadarki etkisini de bilmeyenimiz yoktur.
Tabiatıyla, fiziki benzerlik kanatlı olmalarının dışında, biri mikrop diğeri şifa üretir ve taşırlar; aynı mevsimde çalışırlar. Şifa noktalarında her ikisini görmemiz mümkündür. Ancak, arı günü geçmiş bakterili alanlarda karnı aç olsa bile, kovanına boş döner, oralara tenezzül etmez.
Arı şifa için çalışır, hem kendi kolonisine, hem doğaya, hem de yaratılmışların en kutsalı olan insanoğluna hizmet eder; sineğin sadece kendisine faydalı olduğunu sanırız ama hiç ihtimal vermiyorum..!
Tabiat ananın işine karışmak olmaz!
Karışanların akıbeti belli...
Bir alıntıyla, iki canlının yaratılış özelliklerinin insanoğluna benzerliğine dikkatinizi çekmek isterim.
Buyurun
Arıları ve sinekleri ağzı açık bir şişeye koymuşlar.
Şişenin taban tarafını ışığa doğru,
açık olan ağız kısmını da karanlığa doğru yerleştirmişler.
Arıların hepsi ışık olan tarafa doğru ilerlemiş .
Ama şişenin tabanı kapalı olduğundan dışarı çıkmayı başaramamışlar.
Bu arada sinekler, şişenin ağzına doğru doluşmuşlar ve dışarı çıkıp karanlıkta kaybolmuşlar.
Karanlık tarafta bulunan şişenin açık ağzına doğru tek bir arı bile gitmemiş!
Camın önünde, ışığa doğru ulaşmaya çabalayıp durmuşlar.
İnsanın aklına hemen arıların akılsızca davrandıkları geliyor.
Ancak daha derinlemesine düşününce;
karşımıza anıt gibi dikilen bir yaşam tarzı ortaya çıkıyor aslında…
Einstein’a göre arılar olmazsa, insan yaşamı 4 yıl sonra toptan yok olur…
Arılar, nerede hangi çiçek ile besleneceğini bilen, yüzlerce kovan arasında kendi kovanını bulabilen ve o kovanın yüzlerce peteği arasından kendininkine yumurtlamayı hiç şaşırmadan uygulayabilen bir canlıdır…
Ve bu olağanüstü canlı nasıl olur da şişenin ağzını bulup çıkamaz değil mi?
Kuşkusuz Işığa doğru yürüyenlerin önünde her zaman engeller olacaktır…
Onlar, engellere rağmen ışıktan vazgeçmeyeceklerdir…
Ve bu uğurda, gerektiğinde ölmeyi bile göze alabileceklerdir.
Sinekler ise karanlığa doğru sıvışan kaçaklardır.
Hiç umursamadan karanlığa doğru yürüyenlerdir.
Onlar İçin sadece kendi yaşamları değerlidir.
Nerede yemek varsa, nerede rahat yaşayacaklarsa, yani kısaca (affedersiniz) nerede b.k varsa oraya giderler. Değerlerin bir önemi yoktur…
Arıyı kovalamak isterseniz o kaçmaz, sizinle savaşır.
İğnesini sapladığında öleceğini bilerek savaşır.
Ve değerleri için ölür.
Ama sinekler kaçarlar.
Sonra yılışık yılışık tekrar dönerler terk ettikleri yere..!
Mikrop taşıyan ayaklarıyla ezerler; yaşadığımız her yeri…
Arılar yumurtalarını yalnızca kovanlarına bırakırlar.
Oysa sinekler her yere larva bırakır, pis olan her yerde ürerler.
Çöplüklerde, tuvaletlerde, bataklıklarda…
Onlar için yumurtalarını bırakacakları yerin bile hiç önemi yoktur.
Sinek olup karanlığa mı, yoksa
Arı olup aydınlığa mı uçmalı?
Varın siz karar verin.
Engellere rağmen ışığa yürüyenlere, ışığa ulaşmak için çabalayanlara, insanca değerler yaratma adına mücadele eden, el etek öpmeden onurluca yaşayan ve ışık saçanlara selam olsun….
Unutmayın ki bir kaç ay sonra tabiat ana, yine o sonsuz cömertliğiyle, canlı cansız tüm mahlukat için asli görevini yapmak üzere yine ve yeniden uyanacak!
Sağlıcakla kalın..