Kaç gündür o kadar saçma bir tartışmanın içine çekilmeye çalışıldık ki. Bir tarafta Felsefenin gücü adına derken diğer tarafta bilimin gücü adına diyerek iki farklı kulvarda Tanrı 'nın varlığına ispat ve inkâr delili arandı. Herkes haklılık yarışında kendi düşüncesini mutlak kabul etti.
Galip mağlup etiketleriyle ortalık kuru gürültü mezbahanesine döndü. Şüpheler, çelişkiler, entrikalar ha bir de bu meselenin üzerinden prim yapan ahkam kesiciler ortaya çıktı. İmanla İmansızlık arasında gelgitler yaşandı.
Öncelikle şunu belirteyim, bir kişinin görüşüyle yerle bir olacak iman zaten yoktur, yok da olsun değil mi? İnsan inandığı bir değeri savunamayacak kadar aciz olabilir mi? Olamaz, olmamalı da. Burada zaten bir hata yapılıyor. İmanımız, inanç bilimsel olmak zorunda değildir. Böyle bir kesin yargı söylenemez. Neyin ispatına çalışılıyor, kimi ikna edebileceksiniz. Gereksiz boş bir tartışmadan öteye geçemez hepsi bu. Ancak, inancı elbette bilimle destekleyebilirsiniz bu mümkün müdür elbette mümkün olabilir keza destekleyemesen de inanmışsan inanmışsındır. İş bitmiştir.
Adı üzerinde inanç diyoruz. Yaşam boyu her inandığımızı bilimsel bilgi ile ispatlayabiliyor muyuz sanki? Hayır. Her kabul ettiğimiz bilgi bilimsel bir bilgi midir? Hayır. Tutturulmuş dillerde bir bilimsel bilgi saçmalığı almış başını gidiyor. Bilim de bilim, çoğu bilimsel bilginin film olduğunu çok sonra anlayabiliyoruz da öyle değil mi? Değişebiliyor hatta, çok zor da olsa değil mi? Bilimsel bilgiyi çok yüceltmeye inanç boyutunu buraya indirip burada ispatlar yapmaya da gerek yok, bilim zamanı gelince inancı ister istemez destekleye de biliyor. Felsefeyse, başka bir kulvar bilimsel bir bilgi de değildir. Subjektiftir. Görüşü savunan filozof ‘un kendi düşüncesidir. Mutlak ispat edilebilen, değişemeyen, değiştirilemeyen, hak ve tek geçerli bilgi kaynağı da değildir. Ne kadar kafa yoran, düşünen taşınan, kullanılabilir fikir üreten insan varsa o kadar felsefi düşünceden de bahsedebiliriz. İlla bir tabu gibiymiş gibi Felsefenin yüceltiliyor olması da çok gereksiz bir yaklaşım. Sanki mutlak bir geçerlilik taşıyormuş gibi ortalığa çıkarılması da başka bir hatadır. Velhasıl, bu tartışmadan kimse galip çıkamaz. Farklı kulvarlarda yarışanlar aynı varışa ulaşamazlar. Sadece kafalar karışır. Kafalar karışsın mı elbette karışsın. Beynin işi düşünmekse düşünsün çatlayana kadar, beyninizin hakkını verin.
Beyniniz iyi çalışırsa kalbiniz de akleder. Sorun, sorgulayın, imanınızı, kâinatı, kendinizi, her şeyi sorgulayın. Hak ve hakikat siz inkâr da etseniz etmeseniz de hal diliyle ortaya çıkar. Mesele nerde durduğunuzdur. Bir de burada şu çocukluğu bırakalım artık derim, herkes fikrini özgürce söylesin, bir başkasının değerlerine hakaret etmeden. Biz herkesin fikrini söyleyebilmesine fırsat oluşturup saygı gösterelim. Bilgiler, fikirler yarışsın! Suçlamalar, etiketlemeler, hedef göstermeler, küfürler değil! Akıl, kalp, ruhlar yarışsın.
Allah hepimize neyin ne olduğunu er ya da geç gösterecek zaten rahat olalım.
Sevgi ve Muhabbetle,