Değerli Okurlarım, İnsan var olmakla yetinemez oldu artık. Kendisini görünmek zorunda hissediyor. Çünkü, kural basit görülmeyen unutulur. Paylaşılmayan yaşanmamış sayılır.
Hikayelerde yer almıyorsan eğer akışta da kayboluyorsun. Artık yalnızca yaşamak yetmiyor; yaşadığını göstermek gerekiyor. Göstermezsen, yok sayılıyorsun. İşte bu yüzden her sabah insanlar ekranlarını açıyor. Gözlerini bile tam açmadan sosyal medyayı karıştırıyor. Birileri bir şey paylaşmış mı? Takipçi sayım ne olmuş? Beğenilerim yerinde mi? Bunlar, artık sabah duası gibi tekrar ettiğimiz sorular haline geldi.
Oysa insan bu kadar görünmeye mecbur mu? Sürekli alkış arayışı, sürekli beğeni ihtiyacı, insanı kendisi olmaktan çıkarmaz mı? “Şöhret, ateşe benzer. Körüklenmezse söner.” Bu sözü eskiden sadece sahne tozu yutanlar çok iyi bilirdi. Şimdi herkesin hayatında bir sahne var. Herkes kendi izleyicisinin önünde performans sergiliyor. Ve bu sahne, ne yazık ki insanı çok hızlı tüketiyor, bitiriyor, yakıp yıkıyor.
Sevgili Okurlarım,
Bir düşünün...
Bugün popüler olan biri, yarın sessizliğe gömülüyor. Bir zamanlar binlerce beğeni alan bir hesap, birkaç hafta sonra sessiz sedasız unutulabiliyor. Çünkü bu sistemde insan değil, içerik değerlidir. Ve içerik, hızla tüketilen bir eşya gibidir. Bugün giydiğin tişört, yarın gözden düşer. Aynı şey insanlar için de geçerli hale geldi. Düşünceler, duygular, hatta hayatlar... Kolaylıkla, tüketilip atılıyor.
Bu kadar hızlı tüketilen bir dünyada, insan kendi iç dünyasını da yitiriyor. Paylaşmak için yaşamak, yaşamanın kendisini boğuyor. Anın tadını çıkarmak yerine, anı nasıl paylaşacağımızı düşünüyoruz. Kahvemizi içerken bile bir kare çekip paylaşmak zorunda hissediyoruz. “Bakın ben de buradayım!” deme arzusu, her şeyin önüne geçiyor.
Kıymetli okurlarım,
Ama insan dediğimiz böyle bir varlık değildi ki. İnsan, sessizliği de bilen bir varlıktı. Kendiyle baş başa kalabilen, düşündüğünde derinleşen, hissettiğinde duraksayan bir canlıydı. Şimdi ise hissetmeden geçiyoruz, düşünmeden konuşuyoruz, durmadan paylaşıyoruz. Durmak artık lüks sayılıyor. Sessizlik, yoklukla eş tutuluyor.
Bu yüzden mutsuzuz. Çünkü içimizdeki özle, dışımızdaki gösteri birbirini tutmuyor. İnsan olmak ile insan gibi görünmek arasındaki fark giderek büyüyor. Kendi gerçekliğimizi kaybediyoruz. Sanal alkışlara bağımlı bir mutluluk, kısa sürede yorgunluğa dönüşüyor.
Peki çözüm ne? Çözüm, sadeleşmekte. İnsan, insan olduğunu hatırlamalı. Bir fotoğraf karesinde görünmese bile, bir gönderide adı geçmese bile var olduğunu bilmeli. Varlığını başkalarının onayına bırakmamalı. Çünkü insan, onayla değil, farkındalıkla büyür.
Gerçek bağlar, ekranda değil; göz göze bakışta kurulur. Samimiyet, yorumlarda değil; sessizce dinlenen bir dostta saklıdır. Kendimizi bu kalabalığın içinde kaybetmek yerine, biraz sadeleşmeyi öğrenmeliyiz. Sadece paylaşmak için değil, gerçekten yaşamak için yaşamalıyız. Ve en önemlisi, unutulmaktan korkmak yerine, unutulacak şeylere değer vermemeyi öğrenmeliyiz.
Güzel kardeşim,
Bugün hepimize düşen bir görev var!
Kendimize dönmek.
Kendimizi tekrar hatırlamak.
Ekranı kapatıp bir aynaya bakmak.
Belki uzun süredir görmediğimiz biriyle, yani kendimizle yeniden tanışmak.
Çünkü hayat paylaşınca değil, yaşayınca güzeldir. Ve insan, en çok sade kaldığında gerçektir. Sade ve sadece insan kal. Gerisi zaten geçer gider.
Sevgi ve Muhabbetle,