Bazen düşünmeden konuşuyoruz, öyle lafın nereye gideceğini kestiremeden sarf ediyoruz sözlerimizi. Hani “çat diye söyledi” derler ya o misal. Kimi zaman farkında olmadan söylediğimiz bu sözler çok sevdiklerimizin gönül teline dokunabiliyor, onları istemeden de olsa incitebiliyoruz, kırabiliyoruz.
Bazen incittiklerimiz tepkilerini açıkça, kızgınlıkla, köprüleri atabilecek derecede ortaya koyarken, bazıları ise sadece susmayı tercih ediyorlar. Kırılsalar da üzülseler de incinmiş olsalar da bizi sevdiklerinden bu yolu seçiyorlar. İçleri buruk da olsa ilişkilerini kesmeden arkadaşlıklarına devam ediyorlar. Bu tabi ki herkesin yapacağı bir iş değil. En nihayetinde herkesin bir nefsi var. Şeytanı var. Egosu var. Bunların önüne set çekip, olumsuz karşılık vermemek öyle kolay kolay herkesin harcı değildir. İyiliğe iyilik her kişinin, kötülüğe iyilik ise hakikaten er kişinin harcıdır. Böyle kişiler hakikaten arkadaş, hakikaten dostluğunu nefsine, egosuna tercih etmiş kişilerdir.
Peki bu kişiler, kırıldıklarını belli etmezler mi? Etmez olurlar mı? Ederler tabi ki. Ama öyle vurmalı kırmalı, dağıtmalı, küsmeli yapmazlar bunu. Yani aynı karşılığı göstermezler. Sizin kırdığınız gibi sizi de kırmazlar onlar. Uygun bir zamanını kollarlar, doğru bir yolunu bulurlar, en ince ve en kibar kelimeleri seçerler söylerken. Bazen kısa bir hikayeyle, bazen küçük bir fıkrayla bazense yaşanılan bir olayı betimleyerek sizin yaptığınız yanlışı anlatmaya, o yanlışlıkla da kırdığınız kalplerin nasıl tamir edileceğini hatırlatırlar size dolaylı olarak…
Bizler bu kişilere gönül insanları deriz. Onlar nefisleri ile değil, gönülleri ile bulurlar yollarını. Ve bir şekilde gönle giden yolları da… Öyle can alıcı noktadan girerler ki mevzuya, o anlatmaya başladığında siz çoktan yaptığınız hatanın farkına varmaya başlamış olursunuz. O anda beyninizde şimşekler çakmaya başlar, gönül bulutları harekete geçer, biraz sonra pişmanlığınız gözyaşı olarak gözlerinizden yanaklarınıza süzülmeye başlayacaktır…
Buna rağmen eğer yaptığınız hatanın hala farkına varamamışsanız, üzgünüm kalbinizin iyi bir temizliğe ihtiyacı vardır diyebilirim. Kalbinizin içindeki veya etrafındaki benlik, körlük, hasetlik, fesatlık gibi kötü otlardan temizlemeniz, yerlerine de yüksek dozda sevgi ekmeniz gerekecektir bir an önce. Böyle durumlarda tarlaya bakım şarttır.
Ya da tüm bu olanları yaşamak istemiyorsak, herkesle ilişkilerimiz düzgün devam etsin, ben farkında olmadan da kimseyi kırmak istemiyorum diyorsak, ağzımızdan çıkan her sözü düşünerek söylemek zorundayız. Düşünmeden söylenilen her söz ağzımızdan çıkan ama hedefi belli olmayan bir ok gibidir. Nereye gideceği, nasıl yol alacağı, neye fayda sağlayıp neye zarar vereceği asla belli değildir. Daha sonrasında bu sözler bizi esir de edebilir. Bence en kötü esaret yanlış sözlerinin esiri olmaktır. Ömür boyu çok zordur bu durumdan kurtulmak…
Düşünmenin de etkili olabilmesi, ne hakkında konuşacaksak onun hakkında dinlemenin kaliteli olmasına bağlıdır. Dinleme de ne kadar etkin olursak, düşünmemiz de ve sonrasında ifademizde o kadar etkin ve iyi olur. Dinlemeden kastım şudur, ne hakkında konuşacaksak onun hakkında bilgi sahibi olmaktır. Bu karşımızdaki kişi ise onu en iyi bir şekilde anlamakla olur, bir konu ise onunla ilgili yazılmış kitapları okuyarak, kaynakları tarayarak, bir filmse mutlaka onu izleyerek, yani dinlemeden kastım kulaklarımızla işitmek değildir. Tüm duyu organlarımızla olaya konsantre olabilmektir. Peşin hükümle karar vermemek, dinlemeden anlamadan boş konuşmamaktır.
Bence günümüzdeki iletişim sıkıntılarımızın en büyük sorunlarında biri de budur. İyi bir dinleyici olmamak ve ağzımızdan çıkan kelimelere dikkat etmeden konuşmak. Sonrasında yaşadığımız malum kırmalar, kırılmalar, küsmeler, kızgınlıklar, nefretler, kavgalar…
Bundan kurtulmanın en önemli çözümü, en güzel çaresi yüreğimizi öncelikle amalara, keşkelere, sebeplere dayanmayan, karşılıksız, samimi, tükenmek bilmeyen bir sevgi doldurabilmek…
Bu dünyada bizden başkasının da bizim gibi değil başka başka düşünebilmesinin çok çok normal olabileceğini beynimize kabullendirmek…
Her zaman etkin ve yetkin bir dinlemeye sahip bakış açısını kendimize düstur edinmek…
Konuşurken, düşünmeden çok söylemek yerine defalarca düşünüp bir söylemeye kendimizi her şartta alıştırmak...
Kelimelerimizi seçerken en hassas derecede özen göstermek, aslında kelimelerimize de yürek ekleyerek söyleyebilmek…
Ve son olarak insan olduğumuzu asla unutmamak, kimsenin kimseden üstünlüğü yoktur. Bu nedenle sen nasıl değer görmek istiyorsan, o şekilde değer vermeye çalışmalısın!
Sevgilerimle;