Vicdanı olmayanın vebali olmaz. Ben merkezli yaşam uğruna mücadele edenlerin topluma, millete ve insanlığa dair verebileceği hiçbir şey yoktur.
Maşa olanın mefkûresi hiçtir. Kuru kuruya milliyetçilik naraları atanların bu milletin yaklaşık 5 bin yıllık tarihine bakması gerekir. Milliyetini sadece bir yüzyıla sığdıranın gercek milliyeti olmaz; bir millete zarar verecek, hazirlanmış bir kurgusu olur.
Bugün yaşadığımız dünya, bireyselliğin ve bencilliğin ön plana çıktığı bir düzene sahne oluyor. İnsanlar, kendi çıkarları ve konforları için başkalarının acılarına kayıtsız kalıyor. Halbuki gerçek bir vicdan, başkasının acısını hissetmeyi ve zulme karşı durmayı gerektirir.
Ben merkezli yaşam felsefesi, insanları toplumsal sorumluluklardan uzaklaştırıyor. Bunun sonucunda, zulme karşı durması gerekenler, kendi menfaatlerini korumak adına sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu sessizlik, zulmü pekiştiriyor ve toplumsal adaleti zedeliyor. Böyle bir toplumda, gerçek adaletin ve barışın sağlanması asla mümkün değildir.
Yine son gunlerde Milliyetçilik adı altında, sadece bir yüzyıla sıkışmış kahramanlık hikayeleri anlatmak, bu milletin köklü geçmişine ve zengin tarihine haksızlık etmek demektir. Bu milletin gerçek gücü, binlerce yıllık tarihinde, zulme karşı her daim dik duruşu ve asimile olmayan ahlak abidesi kültürel birikiminden gelir. Milliyetçilik, kuru sloganlarla değil, tarihine, kültürüne ve değerlerine sahip çıkmakla anlam kazanır.
Sonuç olarak, vicdanı olmayanın adaleti olmaz. Adaleti olmayanın ise; ne dini ne de milliyeti olur...