"Siyasette normalleşme" kavramı, politik süreçlerin daha istikrarlı, öngörülebilir ve toplumsal uzlaşıyı teşvik eden bir şekilde işlemesini ifade eder. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP arasındaki ilişki önemli bir rol oynamaktadır. Siyasal normalleşme; toplumsal huzura, demokratik süreçlerin sağlıklı işlemesine ve toplumun tüm kesimlerinin temsil edilmesine katkı sağlar.
Türkiye'deki politik iklimde, son yıllarda artan kutuplaşma, toplumsal ve politik gerilimleri artırmıştır. Kutuplaşma, farklı siyasi görüşlerin keskin bir şekilde ayrışması ve bu görüşler arasındaki hoşgörüsüzlüğün artmasıdır. Bu durum siyasi söylemlerden medyaya, sosyal hayattan ekonomik politikalara kadar pek çok alanda kendini göstermektedir. Türkiye’nin toplumsal ve politik yapısı, kutuplaşmaya yatkındır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçmen tabanını mobilize ve konsolide etmek için kutuplaştırıcı siyaset tercih etmiştir. Çünkü kutuplaşma, seçmenlerin kendi partilerine olan bağlılıklarını artırarak, karşı
tarafa karşı bir "biz ve onlar" algısı yaratır. Toplumda tartışma ve kutuplaşma yaratacak konular üzerinden siyaset yapmak, medyanın ve kamuoyunun dikkatini belirli konulara odaklar ve asıl sorunların üstü örtülür. Muhalefetin de kendi gündemini oluşturması zorlaşır.
Hem yerel seçim sonuçları hem de sonrasındaki hava, kamuoyunun yumuşama ve normalleşme siyasetine destek verdiğini gösteriyor. İktidarın kötü işleyişini teşhir etmek CHP’nin senelerdir yaptığı bir iş ve yıllardır yapılmasına karşın CHP’ye iktidar yolunu açmadı.
CHP’nin teşhir etmek tarafında bir eksiği hiç olmadı. Eksik olan, CHP’nin memleketin temel meselelerini halledebileceği güvenini oluşturacak öneriler geliştirebilmesi. Savaşan ülkeler bile diplomasi yürütüp ateşkes müzakereleri yaparken, iktidarla muhalefetin arasında bir diyalog olmaması siyasetin doğasına ters. Bugün ülkenin büyükşehirlerinin yönetimini kontrol eden siyasal bir aktör olarak CHP’nin siyasette belirleyici bir konum kazanması çok önemli ve tercihini kutuplaşmadan değil diyalogdan yana yapıyor. Bu da uzun zamandır izlenen siyaseti kimliklerden arındırma ve dolayısıyla daha geniş kitlelere hitap edebilme stratejisi ile uyumlu. Diğer taraftan CHP’nin oy hedefinin yüzde 51 olduğuna göre, normalleşme süreci CHP açısından AK Parti ve MHP seçmenine de ulaşmayı sağlıyor. Kutuplaşma olduğunda bu mümkün olmuyor.
İktidara muhalefet etmenin ötesine geçip, muhalefetin kurmaylığını yapmak CHP’yi büyütür. CHP’nin Türkiye’yi yönetmeye ehil bir parti olduğunu hem kamuoyuna hem de dünyaya gösterir. CHP seçmeninin yeni parti yönetimine bir strateji oluşturması için zaman vermesi gerekiyor. Çünkü siyasetin ülke sorunlarını rasyonel zeminde tartışmak ve rekabet etmek yerine kutuplaşmaya takılmasının faturasını hepimiz ödüyoruz.
Bu durum yerel yönetimler için de aynı. Mustafa Demir döneminde Samsun Büyükşehir Belediyesi diyaloğa ve müzakereye kapalı, dayatmacı bir anlayışla yönetildi. Beş yıl boyunca STK’lar ve muhataplarıyla çatışarak proje gerçekleştirmeye çalışan Demir, hem kentin huzurunu bozdu hem de birçok projesi dava konusu olması nedeniyle yarım kaldı. Netice olarak çözülmesi gereken birçok sorun, yeni Büyükşehir Belediye Başkanı Halit Doğan’ın masasında bekliyor.
Samsun’un da normalleşmeye ihtiyacı var. Öncelikle belediye-halk bütünleşmesi gerekiyor. Bu bağlamda Büyükşehir Belediyesi’nde kurulacak Kent Konseyi vatandaşları siyaseten motive eder, kamu hizmetlerine karşı ilgi derecesini artırır ve toplumsal açıdan daha fazla sorumluluk almaları sağlar. Böylece Samsun’a aidiyet, sahiplenme ve katkı sağlama isteği gelişir. Bunun için yerel yönetimler demokratik terbiye kuruluşları olarak nitelendirilir.
Kent Konseyi; toplum içindeki etkileşim mekanizmalarını çeşitlendirir ve derinleştirir. Bir arada yaşama ve dayanışma ruhunun güçlenmesine imkan verir. Toplumsal sermayenin gelişmesine imkan sağlar. Kamu yöneticileri ile yurttaşların karşılıklı güvenlerinin artması yoluyla demokratikleşmeye katkı sağlar.
5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76 ncı maddesinde; “Kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır. Belediyeler kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasî partilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının temsilcileri ile diğer ilgililerin katılımıyla oluşan kent konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlar. Kent konseyinde oluşturulan görüşler belediye meclisinin ilk toplantısında gündeme alınarak değerlendirilir. Kent konseyinin çalışma usûl ve esasları Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.” denilmektedir.
Kent Konseyi Yönetmeliği’nin 5 nci maddesinde ise; “Kent Konseyleri belediye teşkilatı olan yerlerde, mahalli idareler genel seçim sonuçlarını izleyen 3 ay içinde, 8 inci maddede belirtilen üyelerden oluşur.” denilmektedir.
Mustafa Demir döneminde Büyükşehir Belediyesi’nde Kent Konseyi kurulmamıştır. Geçen dönem ülke genelinde 30 büyükşehir belediyesinde sadece 3 büyükşehirde Kent Konseyi kurulmamıştır. Birisi de maalesef Samsun’dur. Bu durum Samsun açısından bir ayıptır. Kent Konseyi kurulmaması bir bakıma idarenin halkı yok sayması anlamına gelmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti halk iradesine dayalı olarak “Egemenlik koşulsuz olarak milletindir” ilkesine bağlı olarak kurulmuştur. Büyükşehir Belediyesi’nde geçmiş dönemlerde Kent Konseyi kurulmaması nedeniyle hem ulusal hem de uluslararası birçok proje gerçekleştirilememiştir. Samsun hem ekonomik hem de sosyal anlamda ciddi kayıplar yaşamıştır. Demokratik bilinç geri kalmıştır.
Sayın Halit Doğan, demokrasiyi ötelemek yanlış olur. Çünkü demokrasiyi ötelemenin faturası büyüktür.