HDP’nin yapısal oluşumu ve bu partiye kimlerin neden oy verdiği konusuna 1.bölümde kısaca değinmiştim. Bu bölümde HDP’yi daha iyi anlamak için kürt ayrılıkçı sol harekete ve CHP’nin konuyla ilişkisine çok kısaca göz atmak istiyorum.
Her şeyden evvel belirtmek isterim ki sözkonusu partinin yönetim kadrosu stalinist bir politika izlemekle beraber değişen şartlara göre çok kolay strateji geliştirebilmektedir. Öyle ki; Gerektiğinde ABD, gerektiğinde ise Rusya ile çıkarları doğrultusunda işbirliği yapabilmekte, onlar adına savaşabilmekte ve değişmez ana sivil üssünü kurmuş olduğu Avrupa Birliği ülkelerinde muhafaza edebilmektedir. Gerektiğinde İsrail’den destek almakla birlikte İran ile de (hatta daha bir çok ülke ile) işbirliği yapmaktan kaçınmamaktadır. Dikkatli bakıldığında görülecektir ki destek aldığı ülkelerin tamamı Türkiye ile menfaat çatışması olan ülkelerden oluşmaktadır.
Bu partiye oy verenlerin % 40’ı her şartta desteklemekten vazgeçmeyecek kemik oydan, % 25’i diğer sol parti ve oluşumlardan, % 35’i ise şartlara göre oy rengi değişebilecek seçmenlerden oluşmaktadır.
HDP’nin Türkiye stratejisi yukarıda belirttiğim stratejiden çok farklı değildir. 40’lı yıllardan 80’li yıllara kadar farklı Kürtçü sol yapılanmalar aynı sahada faaliyet göstermiştir. Doğu Anadolu bölgesinde özellikle aşiret yapılanmasının etkisiyle CHP’nin ciddi örgütlenmesinin olduğu, bu milletvekillerince zaman zaman kültürel hakların dile getirildiği ve ancak terör yoluna sıcak bakılmadığı/söz edilmediği de bir gerçektir. 60’lı yıllarda gençlik hareketlerinin ivme kazandığı bir dönemde sosyalist çevrelerde dillendirilen “eşitlik, emek, özgürlük, halklara özgürlük vb.” kavramları arasında Kürtçü gençlik hareketlerinin yer edindiğini ve himaye edildiğini görmekteyiz. Her ne kadar sosyalist literatürde etnik unsurun ön plana çıkmasına müsaade edilmiyor olsa da Kürtçü hareketlere müsamaha edilmesine Türkiye çelişkisi denilebilir. Belki de bir çoklarının himaye gördüğü Avrupa devletlerinin yönlendirmesi ile oldu denilebilir.
70’lerin ortasında kurulan PKK’nın diğer Kürtçü yapıları nasıl yok ettiği, nasıl tabanını genişlettiği/yerleştiği ve PKK güdümünde kurulan partilerden HDP’ye nasıl gelindiğini sanırım herkes az veya çok biliyordur. Bu yüzden ayrıntıya girmeyeceğim.
Ancak özellikle sosyalist gençlik yapılanmaları ve ayrılıkçı Kürtçü gençlik yapılanmaları üyelerinin CHP’ye sızması ve örgütlerde yer alması İsmet İnönü’nün son yıllarında şikayet ettiği konuların başında gelmektedir. Daha sonraki 70’li yıllarda CHP’nin tavrı, SHP’nin kürt raporu ve zaman içinde ulusalcı ve Atatürk’çü kesimin dışlanması, özellikle Kılıçdaroğlu döneminde bu tip sosyalist oluşumlara örgütte fazlaca yer verilmesi bu günkü CHP tablosunda gözle görülebilir bir noktadadır. Bu tip şikayetler parti içinde üstü örtülemeyecek tartışmalar yaratmaktadır. Görülen odur ki seçim sonrası (eğer istenilen başarı yakalanamazsa) CHP’nin ilk gündem konusu bu olacaktır.
Seçimlere aylar öncesinden il ve mahalle bazında hazırlanan, hangi mahalle ve köyden ne kadar oy çıkaracağını hesaplayarak “ne yapılması lazım geldiğini” planlayan tek parti HDP’dir. Bu yüzden ülke geneli ile il ve ilçeler bazında ayrı ayrı strateji belirleyebilmektedir.
Çözüm sürecinin (ayrı bir tartışma konusu) bir çok sebeple akamete uğramasından sonra açılan hendekler ve tahrip edilen evler nedeniyle halkın desteğinin bir miktar azalması ve PKK’nın binlerce kayıp vermesi, alan hakimiyetinin TC Güvenlik güçleri lehine değişmesi ve Doğuda HDP’nin yegane siyasi rakibinin AKP olduğunun iyice anlaşılması üzerine, HDP/PKK için değişmez ilk hedefin AKP iktidarına son verilmesi olduğu karar altına alınmıştır. Bu kararın alınmasında ABD menfaatleri ile çatışan Türkiye menfaatlerinin AKP tarafından korunuyor olması hususu oldukça etkilidir. Nitekim 15 Temmuz kalkışması da bu bağlamda değerlendirilmelidir.
……….
Konuyu bu güne getirmek için kısa da olsa bunlardan bahsetmek gerekti. 3. bölümde 24 haziran ve sonrası ile 31 mart seçim stratejini ele alacağım.