Meşhur bir nalıncı keseri var bilirsiniz.
Sürekli olarak kullanan lehine çalışan bir alet bu.
Politika ve siyasetin içinde yer alan, icra makamlarında görev alan, meclis içinde veya dışında hükümet edebilme sırasını bekleyen, yani kısacası "Türkiye'yi biz ve bizim projemiz daha ileri noktalara götürür" diyen herkesin elinde birer nalıncı keseri var.
Yok efendim diyenlere bakıp inanmayın sakın.
Bu işin turnusol kağıdı "devlet yönetim ve aygıtlarının bir şekilde başında olabilmek"..
Ancak o zaman belli olabiliyor nalıncı keserine sahip olunup olunmadığı ve bu nalıncı keserinin kullanılıp kullanılmadığı.
Yani mesele;
nalıncı keseri sahip olunmasına ve kullanılmasına "yetkisiz iken karşı olabilmek" kadar, bu keseri asla kullanmama ahlak, etik ve iradesine sahip olabilmekte.
Sizler;
Herhangi bir siyasi oluşumun taban ve tavanında bu ahlak, etik ve irade oranının ne kadar olduğunu biliyor musunuz ?
Peki 80 milyon halkın ne kadarının bu ahlak ve etik değerlere sahip olduğunu düşündünüz mü ?
Hiç uzun uzadıya düşünmeye gerek yok. Cevap hiç de iç açıcı olmayacak çünkü.
......
Etik-ahlak ve nalıncı keseri konusunda nüfus tarlamızın durumu belli.
Tarlanın kalitesini yükseltmeden iyi ürün almak da mümkün değil.
Ne ekilirse ekilsin hiç fark etmeyecek.
...............
Sözün özü;
Anlaşılan o ki, halk neyse yönetici de öyle..
Yönetici halkın duymak istediğini söylüyor.
Tekrar seçilmek için halkın taleplerine, özellikle de kendisine oy verenlere kulak verip istekleri yerine getiriyor.
Halk "sana oy veririm ama benim için şunları yapacağına söz verirsen" dediğinde siyasi parti adaylarının da yapacağı bir şey kalmıyor.
Kendisi tamam demese de bir başka aday tamam diyor ve ...
Bu kısır döngü aynen devam ediyor....
.......
En başa dönersek;
Ne diyordu sultanlar, Hanlar, padişahlar ?
"Yönetici erki bize tanrı tarafından bahşedildi.Bu yüzden bu halkı bizden doğanlar yönetme hakkına sahip. Biz olmasak bu halk dağılır. Biz onları korumak, yedirmek, içirmek ile mükellefiz. Onlarda bize itaat etmekle mükellef"
Padişahlık kaldırıldığında sadece elit bir kesim değil halkın çoğunluğu "halkın kendini yönetenleri seçebileceğine" inanmıyordu.
Seçime giren adayların veto edilmesi ve partilerin kapatılması ile ilgili işler ise; yöneticilerin beğenmedikleri ve sıkıntı yaratması muhtemel olanların elenmesi için vardı.
Yani Devleti yönetenlerin gölgesi altında yapılan seçimlerdi onlar.
Çok partili sisteme geçerken şerh konulan noktalardan biri de "Çok parti olursa devlet yönetilemez, bu cahil halk kimi seçeceğini bilemez..." argümanıydı.
Hatta üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen TV ve Radyo yayınlarında TRT tekelinin kırılması işi bile çok zor gerçekleşmişti.
Ne deniyordu ?
"Tv ve radyo kanallarının sivil kişilerce işletilmesi tehlikelidir. Her kafadan bir ses çıkar, Devlet bölünür"
.........
Döndük dolaştık bu güne geldik.
Ne diyorduk ?
Nalıncı keseri ve Halkın etik-ahlak karnesi değil mi ?
Bazen düşünmeden de edemiyorum.
Çok partili sisteme geçerken kaygı duyanlar haklı mıydı acaba diye ?
Ama bir çok kusur ve eksiğine rağmen yine de "hayır haklı değillerdi" noktasında karar kılıyorum.
İyi ki demokrasi var, İyi ki cumhuriyet var.