Bu dünyada bize bahşedilen bir zaman dilimi var. Kıymetli mi kıymetli. Biz bu zaman dilimine ömür diyoruz. Herkesin ömrü de birbirinden farklı. Kimisi kısa kimisi uzun.
Gerçi kaliteli bir ömür olup kısa yaşamak mı kalitesiz bir ömür olup uzun yaşamak mı göreceli bir bakış tabi ki. Ama biz yine de yıl bakımından bakalım bu kıyasa. Ne zaman doğacağımızı bilemediğimiz gibi ne zaman öleceğimizi de bilmemiz bu dünyada bize kapalıdır. Bize düşense var olduğumuz dünyada yaşadığımız zamanı dolu dolu yaşayabilmek, ömür filmimizi en güzel şekilde sona erdirip emaneti sahibine teslim etmektir.
Gel gelelim ki dünya telaşı, yaşam savaşı, hedefler, hayaller, kavuşmalar, ayrılıklar, istekler, ihtiyaçlar derken, nasıl başlayıp nasıl ne zaman bittiğini tükendiğini anlayamadığımız ömürler yaşıyoruz.
Dünyaya gelenlerden bazıları bir daha ele geçmeyecek bu kıymetin farkında ömrünü en iyi şekilde değerlendirmekle meşgul olup gerçekten hayatını an an yaşarken bazıları da ne yazık ki büyük bir çoğunluğumuzda sadece gün tüketmek üzerine, hayatını hep geleceğe erteleyerek yaşam sürüyor. Gün tüketmek üzerine yaşanan bir ömrün de yaşayan bir ölü olmaktan hiçbir farkı yoktur, bunu çok iyi biliyoruz.
Malum insan ömründe üç zaman dilimi vardır. İnsan bu üç zaman dilimini yaşar gibi görünür. Geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanlar. Ama hakikatte böyle midir? Elbette değildir.
Hakikatte insan için tek bir zaman dilimi vardır. O da şimdiki zamandır. Her şimdiki zaman geleceğe doğru giderken, geldiği yeri geçmişe bırakır.
Bu nedenle ömür anlardan oluşan bir yolculuktur diyebiliriz. Ömrünün kıymetini bilen insanlar bu yolculukta yolun tadını çıkarırken, ömrünün kıymetini bilmeyenler hep yolun sonuna varacakları yere odaklandıkları için yolculuktan ne keyif alırlar ne de sonucun endişe, kaygı veya korkusundan mutlu olmaya vakit bulurlar.
Sonuç odaklı yapılan bir eylem ya da yaşanan hayatta mutluluk çok zor gelir. Sonunda mutluluk gelse de tadı çıkarılmadan başka bir sonuca ulaşma çabası içine girilir. Bu da yine insan için sıkıntılı bir süreç halini alır. Sonuç odaklı yaşam sürmek, hayatı ıskalamak, anı atlamak, yaşayan bir ölü gibi olmak demektir bir nevi.
Birazcık düşünelim, bakın Allah’ımız bizleri yaratırken bizi sonuç odaklı düşünmekten alıkoymuş aslında, sürece odaklanmamızı istemiş. Düşünün, ömrümüzün ne zaman son bulacağını bize bildirmemiş, eğer bilseydik dünyaya geldiğimizde sizce mutlu olabilir miydik hiç? Sizce tam manasıyla yaşayabilir miydik ömrümüzü? Yoksa hep öleceğimiz tarihi düşünerek bir yaşam sürer, hayatı kendimize zindan mı ederdik? Muhtemel hayatımızı zindan ederdik. Ömrümüz hep öleceğimiz o tarihi düşünerek geçeceği için, içinde bulunduğumuz anı gözümüz görmez, bu zamanda ne koku duyar ne de bu zamandan tat alırdık. Ecelimiz bize kapalı ki her anın kıymetini bilelim, her anımızı değerlendirelim, yolculuğumuzun farkında olalım, diyedir.
Ne yazık ki bu durumun farkına varamayan sonuç odaklı birçok insan dünyaya gelip, yaşamadan dünyadan göçüyor. Ardında bıraktığıysa sonuçlara takılı bir hayat sahibi olmaktan başka bir sonuçta değildir.
Okul yıllarında yaşayacağı birçok güzel ânın farkına varmak yerine bir an önce diploma alma düşüncesinde olan; evleneceği kişiyi tanımak, onunla güzel vakitler geçirmek yerine buna fırsat tanımadan bir an önce evlenme düşüncesinde olan; müşterisinin gönlüne girmeyi, onunla anlık paylaşım kurmayı, bir iki muhabbeti gereksiz görerek bir an önce ürün satma derdinde olan, seneleri yaşamayı göze almadan tecrübe sahibi olmadan hemen iş sahibi olma düşüncesinde olan; zahmetini çekmeden, günlerce bağlamanın tellerinde parmak acıtmayı göze almadan, nota başında sabahlamadan saz çalma düşüncesinde olan…
Hep olsun, bir an önce olsun, hemen olsun düşüncesinde sonuca odaklanan kim varsa hayatta başarılı olamamıştır. Hep yarım kalmıştır başlamaları, hep endişe içinde geçmiştir hayatı. Birçok ilişki, hedef, hayal hep başlanmadan bitmiştir. Sonuca ulaştığında da kıymeti olmamıştır kazancının, başka sonuçlarla kendini yeniden heder etmiştir kişiler. Kazandıkça, aldıkça, yaptıkça bir başka hedefte yok olmayı seçmiştir yaşamak yerine.
Asıl yaşamak sonuçla meşgul olmak değildir. Yolculuğumuzun her anını doyasıya yaşayabilmektir. Sürecin farkında olmaktır. Varmak istediğimiz hedefin sonucuna odaklanmak yerine, hedefe adım adım yürüyerek hedefin her anını kaçırmadan hayatı kucaklayabilmektir. Öfkesini de sevgisini de kaygısını da korkusunu da sevincini de mutluluğunu da üzüntüsünü de doyasıya yaşayabilmektir. Yolculuğumuzdaki ömür yolumuzda ağlamamızı da gülmemizi de doyasıya an an fark edebilmektir asıl yaşamak!
Bize düşen, bizi hakiki manada yaşatan, bizi şu hayatta canlı kılan, bizi var eden, bizi biz yapan yolun ne başı ne ortası ne sonu değildir, başlı başına sürdürdüğümüz yolcuğumuzdur. Ne yapmak istiyorsak, neyi hedefliyorsak adım adım an an şimdi şimdi farkında ola ola yapalım. Yaşadığımız ne ise, kendimizi sonuçlarla yormayı bırakalım. Yaşadığımız sürecin keyfini almanın derdinde düşüncesinde olalım. Böyle yaşarsak hayatımızı inanın, artık ne geçmiş keşkesi ne de gelecek kaygısı kalır. Yalnız ve yalnız sağlam ilişkiler, sağlam adımlar, sağlam planlar, sağlam hedefler, sağlam bir hayat ve kaliteli geçirilen bir ömür, insana yakışır insanca bir hayat yaşamış oluruz.
Unutmayalım ki,
Aslolan yolcuğumuzdur nereye vardığımız değil. Ama nereye varmak istiyorsak da o yolda yürümek bizim seçimimizdir.
Sevgi ve Muhabbetle,