Yüreğinde ve dilinde şükür varsa hiç korkma sen kazananlardansın. Şükür farkında olmanın en büyük işaretidir. Kendinin, etrafının ve de yaşadıklarının.
Ömür dediğimiz, dünyada bize sunulan zaman dilimi, anne karnında başlayan mezarda biten bir filmdir. Bu filmde anlatılan ise senin hikayendir. Hikâye senin, başrol oyuncusu sen, senaryo da senin eserindir. Bazen kazanan, bazen kaybeden, bazen gülen, bazen ağlayan bazen de arafta sonlarla biter hep filmler. Aslında sen nasıl istersen o şekilde bitecektir filmin. Sonunu da sen yazacaksın. Belki istediğin gibi başlayamadın ama istediğin gibi sonlandırmak senin elindedir.
Kim istemez ki filmler hep mutlu sonlarla bitmiş olsun. Ağlayıp sızlanmak, kavga dövüş, gün olup düşüp savrulmak normal tabi ki olmalı da filmlerin içinde, bu işin tuzu biberi zaten. Nihayetinde ise öyle bir son olmalı ki yüzümüzde tebessümlerden çiçekler açtırmalı bizlere. Mutluluktan uçurmalı bizleri o son. İşte bu son o istediğim son diyebilmeliyiz.
Biz inananlar biliyoruz ki bu dünyada sadece misafiriz. Kendi filmimizi çekip bu dünyadan gidiyoruz. Film nasıl bitmişse de ona göre yeni bir filme başlıyoruz. Dünyadakinden tek farkla; dünyada başlangıcına karar veremediğimiz filmimizin sonuna biz karar verirken, diğer hayatta başlangıcına da sonuna da biz karar veriyoruz. Bu öyle bir film ki sonu da yok, sonsuza kadar devam edecek hem de. Bu da tek şartla dünyadaki sonumuza bağlı. Ya bu dünyada iyi son ya kötü son seçim senin. Karar sende.
Bu dünyada bir hayat bahşedilmiş yaşanmak üzere, yoktan var edilmiş bir hayat düşünün. Bize değer verip bizi muhatap alan Rabbimiz tarafından bizler için. Bu hayat karşılığında da bizden öyle zor şeyler de istememiş. O’nu tanıyıp düşmanlarından sakınmak, O’nun merhamet dolu emirlerine uymak sadece. Ki bu emirler de bizim lehimize olan emirler. Bu dünyada güzel bir şekilde yaşayabilmemiz için gerekli olan bilgilendirmeler, bir nevi kullanım kılavuzumuz aslında. Bizse o kılavuzu okumak yerine gelişigüzel hayat yaşama tarzını seçip, dünyadaki saldırılara açık hedef olmuşuz.
Elimizde çok muhteşem bir silahımız var. Adı “Şükür”, Soyadı “Nasip”. Biz bu silahı kullandığımızda kendimiz oluruz. Kendimizde değilsek kendimize geliriz. Yeter ki her an yüreğimizden ve dilimizden eksik olmasın. Dökülsün yüreklerden ve dillerden an be an. “Çok şükür her halimize” nidası…
Şükreden insan neyin nerden geldiğini asla unutmaz. Neye sahip olup neye olamayacağını her daim bilir. Kendi özüne döner, elinde olmayan bir bedenin hareket edişinde Rabbini görür. Bir ağacın dallarında, yeni tomurcuklanmış gülün yapısında, gökyüzünde tablo gibi resmolunan bulutlarda, yeryüzündeki sonsuz koşuşturmacada, gece ile gündüzün sıralanmasında, güneş ile ayın doğuşunda her an her yerde farkındalık sahibi olur. En ufak bir nimetten en büyük nimete kadar farkına varır.
Bu şükür nasibi doğurur. Bilir ki şükreden nasibi o kadardır. Kendini daraltmaz, sıkmaz, üzmez, yıpratmaz. Sadece üzerine düşeni yapar. Şükretmeye devam eder. Rabbinin ona verdiğine de vermediğine de. Bilir ki vermediği de onun için hayırlı olandır. Nasibim bu kadar der mutlu ve huzurlu olur. Dışardan bu durum görülemeyebilir, görülse de o sır çözülemeyebilir. Sır Yaratan’dadır.
Şükreden hep kazanır. Bu dünyada zarar ediyormuş görüldüğü anlar olsa da sonunda hep kazanır. Amaçta zaten son da kazanmak değil midir bu dünyada, o zaman sonunu düşünen şükreder ve hep de onlar kazanır. Asıl kahraman sonunu düşünenlerdir.
Sevgilerimle;