Hani derler ya yalnızlık Allah’a mahsustur. Ben böyle düşünenlerden değilim. Yalnızlığın Allah’a değil insana mahsus olduğunu düşünüyorum. Allah yalnız değildir ve olmayacaktır da. Onun etrafında hep seçilmiş kulları mutlaka olacaktır.
Ya, senin şu an kimin var ya da kim kalacak ilerleyen zamanlarda etrafında!
İnsanlar yalnızdır, kalabalıkların içinde yalnızdırlar hem de. Bakmayın şimdilik çevremizde insan yığınları olduğuna, eşimizin, çocuklarımızın, akrabalarımızın, dostlarımızın, arkadaşlarımızın etrafımızda el pençe divan durdurduğuna.
Bir kötü gününüzün olması varlıklarının yok olmasına yeter de artar bile. Seni çok seviyorum diyenler, sen olmadan yaşayamayacağını söyleyenler, sen nereye ben oraya diyenler, ölümüne kardeşiz be diyenler, bir hatanız bir kara gününüz bir tökezlemeniz olmayagörsün ilk etrafınızdan çekip gidecek olanlar olacaktır hem de.
İlk düşüşünüzde akbaba gibi başınıza üşüşenler, aklınızdan isimlerini geçirmedikleriniz, geçirmeye dahi ihtimal vermedikleriniz olacaktır hem de. Hani dost kazığı tabiri vardır ya halk arasında, işte ilk çöküşünüzde o dost kazığı muhakkak yenecektir. Belki de böyle böyle büyüyeceğiz, gelişeceğiz, olgunlaşacağız hayatta.
Belki de olgunluğa erişmemizdeki en önemli ve en gerekli besin proteinler, karbonhidratlar ya da yağlar değil “dost kazığı”dır ne dersiniz?
Yalnızlığımızın ilk nedenlerinden biri düşmanlarımızdır, o zaten bizden değildir mevzu kapanabilir. Herkesin mutlaka düşman oldukları ya da sevmedikleri vardır diyelim. Asıl ikinci nedendir bizleri daha çok yalnızlaştıran, bu da dostun ihanetidir. Herkesten önce ya gemiyi terk etmek istemesi ya da hemen pastadan pay alma davası içine girmesidir, bizi daha da yaralayacak ve de yalnızlaştıracak olan. Bu neden ise hemen hemen herkesin hayatında çoğu kez yaşamış olduğu en kahredici, en acı, en üzüntü verici nedendir.
Durun!
Hemen olumsuz tepki vermeyin, aman canım sen de çok abarttın, demeyin. Birazcık düşünün sadece düşünün. Şöyle alın başınızı ellerinizin arasına, zamanda kısa bir yolculuğa çıkın. Göreceksiniz ki dediğimden daha da fazlasını kendinizin yaşamış olduğunu göreceksiniz. Siz daha da fazlasını gün yüzüne çıkaracaksınız. Yalnız mısınız yoksa değil misiniz düşününce mutlaka anlayacaksınız.
Bunu yaparken de kendinizin günahsız, hatasız, kusursuz olduğunu falan düşünmeyin sakına. Bu da farklı bir yalnızlaşmadır. Yoksa kibir tuzağında yok olup gidersiniz. Birçok insan fiziksel hastalıklarından değil kibir hastalığına yakalandığından ölüp gidiyor bence. Kendilerinin yanına ulaşılmaz ve kendilerini hata yapmaz gördüklerinden ötürü yalnızlıklarında eriyip gidiyorlar da farkında değiller. Bunu da üçüncü sıralamaya koyabilirim o zaman, kendini yalnızlaştırmak diye…
Her birimiz birilerinin hayatlarında iyi ya da kötü etki bırakıyoruz. Kiminin tövbesi kabul edilmeyen günahı, kiminin affedilmeyen yanlışı, kiminin de unutmak istediği hatasıyız işte. Kimilerinin de geçici mutluluk kaynağıyız, geçici diyorum çünkü kalıcı mutluluk kaynağı olan bir insana kendim dahil ben rastlamadım henüz, sizi bilemem. Rastlamış olabilirsiniz belki de öyleyse imtihan olmamışsınızdır daha, derim size… (İnşallah olmazsınız da diye ekleyebilirim)
Öyle ya da böyle dışımızda kalabalıkmış gibi görünsek de gel gelelim içimizde hep yalnız takılıyoruz. Yalnız üzülüyor, yalnız seviniyor, yalnız gülüyor aslında hep yalnız ağlıyoruz. Etrafımız var gibi görünüyor ama gerçekte yok gibi yaşıyoruz.
Sevinçlerimize, mutluluklarımıza, neşemize dostlar alışverişte görsün diye göstermelik katılanlar, acılarımıza, kayıplarımıza, tökezlemelerimize aman bana da bulaşmasın diye kaçıp uzaktan bakanlar, dost gibi görünüp arkamızdan kuyumuzu kazanlarla, tebrik ederim ki hep birlikte yalnız yaşıyoruz.
Yine de her ne olursa olsun, her birimiz kendimizi tek suçlu ilan edip, başkalarını kusursuz görürsek, daha çok sever, daha çok merhamet eder, daha çok fedakâr olursak en azından kendimizi ayakta dimdik tutabiliriz. En azından yalnızlığımızı ortadan kaldırırız.
Düşünsenize, herkes böyle davranırsa ne güzel olurdu değil mi? O zaman bu yazdığım yazıya hiç gerek kalmaz, kaldırıp çöpe atabilirdim. Söz veriyorum bir daha da böyle bir yazı yazmazdım.
Ama hala “Yalnızlık insana mahsustur” diyebiliyorum içim acısa da…
Sevgilerimle;