Aslında sorun Salı’da gibi duruyor, ama bunun böyle olup olmadığını bize zaman gösterecek...
Eski rektör Sait Bilgiç’in, makam kapısını her Salı, harici-dahili ziyaretçilerine sonuna kadar açık tutuğunu öğrendim.
Salı günlerinin önemi bende çok büyüktür; haftanın ikinci günü olduğu için değil sadece...
O’gün makama kimin geldiğinden kimin gittiğinden, simsarların mutlak surette haberi oluyor; olmalıdır da, çünkü onları işidir bu...
Sait Bilgiç dönemi sorunları, dediğim gibi Salı günleri makamı meşgul eden, genelde yerleşke içindeki akademisyenlerin bizatihi yaşadıkları sorunları makama taşımaları oluyordu besbelli, sonrasını da “simsarlarca uygulanmış, bugünkü duyduklarımızı doğrular türden işler ve doğurduğu malum sonuçlardır” diye düşünmeden edemiyorum.
*
Hal böyleyken, “Ya herro ya merro” deyip “boşluğa, bireysel değil, topluca düşmek bütünüyle enayilik olur”, mantığından yola çıkarak, “bir dönem yaşattıklarımızla hesaba çekilmemek mümkün değil” diye düşünülmüş olsa gerek ki; şimdi sıkı durun...
Rektörlük seçimine bir ay kala, denetleme kurulu ve etik komisyonu ile etkin ve yetkin birim üyelerini toptan değiştirmek suretiyle yetkisini kullanarak, seçilemese bile, kendisinden sonraki beş yıl, kimsenin kendi dönemlerini sorgulayamayacağını da garanti altına almak hangi kurnazlığın ürünüdür acaba? Akıllıca değil mi..?
Çünkü bu kurullara seçilenler 5 yıl boyunca görev yapıyorlar ve onları kimse görevden alamıyor!
Sait hoca ile facebookta arkadaşız; 19 Şubat 2021 tarihinde hocanın arkadaşı Recep Öztürk, Şeref Oğuz’un “Yasalarla Aldatmak” adlı gazete köşesini yayınlıyor. Sait hoca da yazı hoşuna gitmiş olacak ki, gönderiye yorum yapıyor!
Eylem ne olursa olsun, “Helal olması” şartına vurgu yapan yazı ve yorumları şuraya koyuyorum. “Bildiğinizle amel ediniz” hadisi şerifi sanıyorum bu durumu en güzel özetleyen sözdür lakin ben yine de yorumu size bırakıyorum!
Bir önceki makalemde (1) şimdiki rektörlük yönetiminden haklarını talep etmek için, bazı akademisyenlerin haksızlığa uğradıkları gerekçesiyle, soluğu adli makamlarda almaları ve aradıkları hakkı da bulanların sevincinin kursaklarında kalmaması gerektiğini ve gerekenin de bir an evvel yapılmasını istemiştim!
Ama bu çağrımın askıda kaldığını üzülerek belirtmek istiyorum.
OMÜ rektörlük makamı, bu sorunları çözecek ilgili etkin ve yetkin kurullara, mevzuat gereği maalesef müdahale edemiyor!
Ve tabii olarak görüşülecek mevzular kendilerini de kapsayınca, oturumlara bir gerekçe bulup katılmıyorlar!
Haliyle konu da böylece kapanmış oluyor.
Buradaki üyeler ayrıca YÖK’de de üst düzey kurullarda imza ve söz sahibi akademisyenler olunca; bu duruma ister istemez “merkebini sağlam kazığa bağlamak buna denir” demek düşüyor bize...
Yoo!
YÖK’de de bu sorunlara çözüm bulunamazsa, toplum vicdanı bu duvarı yıkar!
Nasıl mı?
Biz yazarız, halk doğruları öğrenir ve…
Ortalıklarda gezerken bırakın selam vermeyi, selam dahi alamayacakları günlere gebedirler de ondan…
Salı günleri benim için çok kıymetlidir, fazlasıyla önem ve değer taşır demiştim; OMÜ’ kurucular kurulu listesinde yer almış, birlikte çalışma fırsatı bulduğum patronum, dünya gazetesi sahibi merhum A. Nezih DEMİRKENT’ in “Salı yazıları” olurdu, sonrasında kitap haline dönüştürmüş, akademik Kitaplar raflarında yerini almıştı; geçmiş zaman, kaç cilt baskı yaptığını inanın hatırlamıyorum..
Bütün bunlar düzelir ve düzeltilmelidir de...
Aslında çözüm çok basit; “verin hak edenin hakkını olsun bitsin bu iş!”
Kalın Sağlıcakla…