6 Şubatı anarken ihmaller ve her dönem eklenen yeni acılar...
Mesele, doğal afetlerde yaşanan can kayıplarını seneyi devriyesinde en güzel şekliyle anmak değil; mesele, binlerce, yüz binlerce can kaybına rağmen yaşanacağını bile bile hâlâ tedbir almamaktır.
1999 yılında Gölcük’te meydana gelen ve Marmara Bölgesi'nin büyük bir kısmında yıkıma sebep olan deprem, ülkemizin hafızasında silinmesi güç izler bırakmıştı.
O yıl, on binlerce umut, hayal ve hayat, yerle bir olan binalarla birlikte yok oldu. Aradan geçen 24 yıla rağmen, 6 Şubat 2023'te 11 ilimizi yerle yeksan eden Kahramanmaraş merkezli depremde gördük ki, 1999 Gölcük Depremi’nden ders alıp tedbirleri uygulamak yerine, Ülkece sadece konuşarak ve umut dağıtarak koca bir 24 yılı geride bırakmışız. Yeniden yarınlara tedbirsizlikle ama umut dolu söylemlerle devam edilirken, resmi rakamlara göre 55 bin canımızı çürük binaların enkazı altında gözyaşlarıyla yadetmeye devam ediyoruz.
Her felaket sonrası ocağına ateş düşenlerin acısını derinden hissediyor ve bir daha yaşanmaması için sözler veriyoruz. Ancak, bu sözler ne kadar gerçekleşiyor? Ne yazık ki, yeni felaketlerde yine aynı sorgulamalarla yüzleşiyoruz. Adeta bir kısır döngü içindeyiz; aynı hataları tekrar edip aynı ihmallerle kayıpların arkasını toplamaya çalışıyoruz.
Toplum olarak derin izler bırakan depremler, sadece kayıpların ağırlığıyla değil, derslerini almamakla da hafızalarımıza kazınıyor. Oysa ki, alınması gereken önlemler karmaşık değil: depreme dayanıklı yapıların inşası, şehirleşmede stratejik yaklaşımlar, zorunlu güçlendirme çalışmaları ve kapsamlı denetimler. Üstelik, ayakta kalmayı başarmış binalar için dahi düzenli ve güncellenen güvenlik denetimleri.
Uluslararası deneyimlerden ders çıkarmak, bizim için hayati önem taşıyor. Japonya, depremlerle başa çıkmada aldığı sıkı önlemler sayesinde kayıpları asgari düzeye indiriyor. Erken uyarı sistemleri ve sürekli eğitim programlarıyla halka deprem bilinci kazandırılıyor. Ülkemizde benzer adımları atmadan, gelecekteki acıları önleyemeyiz.
Kaybedilen her umut, aslında geride kalanlara bırakılan bir emanettir. Sorumluluğumuz sadece anmak değil, geleceği güvence altına almak için bugün adım atmaktır. Her bireyin, her kurumun bu süreçteki rolü, geleceğimizin şekillenmesinde kritik bir önem taşır.
Son söz..
Mesele, kayıplarımızı anmak değil; bunların tekrar yaşanmaması için gerekli dersleri pratikte hayata geçirmektir. Gelecekte benzer acıların yaşanmaması için bugünden harekete geçmeliyiz. Kendimize ve gelecek nesillere daha güvenli, sağlam ve umut dolu bir yaşam alanı bırakmak sorumlu her bir bireyin ve kurumun borcudur.