Günümüz dünyasında, "iklim değişikliği" tabiri hemen hemen her köşe başında karşımıza çıkıyor. Medya ve politikacılar, gezegenimizi kurtarma iddiasıyla birbirleriyle yarışıyorlar. Ancak bu çılgınlığın arkasında kimse, gerçekten kimin ipleri elinde tuttuğunu ve buzdağının görünmeyen kısmında neler döndüğünü sorgulamıyor.
İklim yasaları, yüzeydeki masum görüntüsünün aksine, aslında insanlığı büyük bir esarete sürükleyen ustaca planlanmış bir fetih projesine dönüşüyor mu? İşte bu sorunun yanıtını düşünmeliyiz.
Her şey, uluslararası kuruluşlar ve süper güçlerin sık sık gerçekleştirdiği iklim zirveleri ile başladı. Bu toplantılarda belirlenen politikalar, çevreyi koruma bahanesiyle, devletlerin egemenlik haklarını kısıtlayan direktiflere dönüştü. Ülkeler, bu yasaları kabul etme baskısı altında bırakılarak, ekonomik ve politik bağımsızlıklarının önemli bir kısmını feda etmek zorunda kaldılar. Peki neden? Çünkü bu yasalar, gerçekte küresel bir güç konsolidasyonunun parçası olarak işlev görüyor.
Yeşil ekonomi teşvikleri adı altında büyük enerji ve teknoloji şirketleri, yenilenebilir enerji kaynaklarına erişimi, yalnızca ekonomik devlerin oyun sahasına dönüştürüyor. Küçük işletmeler ve yerel ekonomiler, bu tekelci oyun sahasında adeta boğulmaya terk ediliyor. Bu, yalnızca servetin daha az ellere yoğunlaşmasına değil, aynı zamanda ekonomik bağımlılığın da derinleşmesine yol açacak.
Dahası, iklim politikaları, bireylerin mahremiyetini hiçe sayarak, bize dayatılan dijital kontrol sistemlerini artırıcak. Karbon ayak izi takip teknolojileri, güya çevreci bir gelecek uğruna bireylerin her adımını izleyerek, bizi sinsice gözetleyen bir gözetim mekanizmasına dönüşecek. Özgürlüklerimiz, bu yasalarla birlikte elimizden alınırken, bizler farkında bile olmadan yeni normalimize uyum sağlamakla meşgul olmaya devam ediyoruz.
Çözüm ise, sorgulamakta ve bilinçli hareket etmekte yatıyor. Bu süreçte, iklim adına atılan her adımın, aslında bizi özgürleştirmek mi yoksa gizli bir esaret altına mı almak için mi düzenlendiğini anlamamız gerekiyor. Şeffaflık, hesap verebilirlik ve adalet, bu zorlu yolculuğun kilit taşları olmalıdır. İklim krizine karşı savaş verirken, özgürlük savaşımızdan da asla vazgeçmemeliyiz.
Unutmayalım ki, emperyal kapitalist ulusal devletlerin tarihteki birçok fetih( Irak, Suriye, Mısır, Libya, Afganistan v.b) kitleleri kurtarma iddiasıyla başlamıştı.
Bugün de aynı tuzağa düşmemek ve geleceğimizi daha özgür bir dünya üzerine kurmak için, uyanık ve yoğurdu üfleyerek içmemiz lazım. Velhasılı beyefendiler ve hanımefendiler bu iklim yasası derhal ülkemizden def edilmeli vesselam...
Bu konuya değindiğiniz için teşekkürler Temel hocam. Bu konu hem devlet olarak hem de millet olarak bağımsızlığımızı tehdit eden bir konu. Bu konuda youtube de Murat Akan'ı ve X platformunda Gerçekler TV, ayrıca facebook ta Ak Sakallılar diye bir grup var oraları takip ediyorum. İnanın öyle derin mevzulardan bahsediyorlar ki. İnsanın tüyleri diken diken oluyor. Kanımca sayın Cumhurbaşkanımıza bu hususlarda bilinçli olarak yada meseleyi fazla hafife aldıkları için yeterince bilgi verilmiyor, hatta hiç bilgi verilmiyor. Aksi halde Cumhurbaşkanımız bu kanuna kesinlikle karşı çıkardı. "Paris iklim anlaşmasının" meclisten geçmemesi için cimerden, ve tüm sosyal medya hesaplarından bu meselenin ciddiyetini anlatmamız lazım.