Sevgili okurlar, Samsunspor basketbol takımı 70’li yılların başından beri ikinci baharını yaşıyor. Açıkçası uzun zamandır böyle bir takım izlemiyorduk, özlemişiz. Bu yazımda sizler için Türkiye Basketbol Liginde ki diğer 2 sezonumuzla bu sezonun ilk devresini karşılaştırarak değerlendirmede bulunacağım.
Yazıma başlamadan önce neden son 3 sezonu seçtiğimi açıklayayım isterseniz. Önceki 2 sezonda, takımın yönetim ve oyuncu kadroları tamamen farklı olmasına rağmen sorunları neredeyse tamamıyla aynıydı. Bu yazımda takımın Türkiye Basketbol Liginde olması sebebiyle 2018-2019 sezonundan bahsetmeyeceğim. Bu açıklamaları yaptıktan sonra dilerseniz başlayalım.
2017-2018 sezonunda, o dönemki adıyla Anakent Basket, sezona girerken neredeyse bütün kadrosunu değiştirdi. O sezonki maçlarda genellikle aynı yedi oyuncu oynadı. İşin kötü yanıysa ilk beşinin yaş ortalamasının otuzun üstünde olup bu oyuncuların her maç ortalama 30-35 dakika oynamasıydı. Hatta sezonun ikinci yarısında yeri geldiğinde, bazı oyuncuların imdat butonu misali 38-40 dakika oynatılması onları yıprattı ve takımın lig sonuncusu olarak küme düşmesi de cabası oldu.
2019-2020 sezonunda ise yeni yönetim, yeni isim, yeni antrenör ve baştan yaratılmış bir kadrosu olmasına rağmen iki sezon öncesini başa sarıp izliyor gibiydim. Daha sezon başından baş antrenör Gökhan Taştimur’un “Kulübün bütçesi 1 milyon lira, bu bütçeyle kimse benden şampiyon takımı yapmamı beklemesin.” demesiyle beklentilerimiz bir tık aşağıya inse de konferans kupasındaki üç maçında da takımın farkla yenilmesi, beklentilerin daha da aşağı inmesine yol açtı. İki sezon öncesine göre gençlere bir nebze daha fazla şans verilmiş ve oyuncuların oynadıkları süreler biraz daha takıma yayılmış olsa da bunlar takımın ligde kalması için yeterli olmadı ve Samsunspor 15. sırada kalarak ligin dibine demir attı. Gerçi pandemiden dolayı iptal olan maçlar oynansaydı durum ne olurdu bilinmez ama durumun pek parlak olmayacağı aşikâr.
Bu sezona yine koç değişikliği ve yepyeni bir kadroyla başlandı. Son sezonlara bakınca pek bir ümidim kalmamıştı açıkçası ama Konferans Kupası’nda üç maçının ikisini kazanması, kaybettiği maçta bile sonuna kadar farkı kapatmaya çalışması önyargımı yıkarak heyecanlanmamı sağlamıştı. O Kupa’da her ne kadar grup aşamasında elenmişse de takım “Artık beni yenmek bu kadar kolay değil.” mesajını veriyordu adeta.
Ligde 2’de 0 gibi kötü bir başlangıç yapsa da ardından gelen 3 galibiyet serisi ile yüzler gülmüştü. İlk devrenin kalan maçlarında 11 galibiyet 4 mağlubiyet alarak 3. sıraya kadar yükselmeyi başardı. Peki ya bu takım, bir önceki sezon düşme potasındayken daha sonrasında nasıl şampiyonluk adayı oldu?
Öncelikle diğer 2 sezondaki yaş ortalaması 29 iken bu sezon o oran 22’ye indirildi. Ardından oyuncuların oynama süresi dengelendi, kimsenin bir maçta otuz beş dakikanın üzerinde süre almaması oyuncuların yıpranmasını engelledi. Bu durum sayesinde her maç en az sekiz oyuncu skora doğrudan katkı yaptı. E bir de takım ruhu oluşunca son dört maçında yirmişer sayı farkla yenildiği takımı bile yenebilen, farkla yenilse de yense de maç sonuna kadar mücadelesini bırakmayan bu şahane takım ortaya çıktı. Eğer ilk yarıyı ikinci yarıdaki oyunu gibi etkili oynayabilirse şampiyonluk yolunda daha da emin adımlar atacağını düşünüyorum.
Bu takımı oluştururken emeği geçenlere bize uzun zaman sonra bu heyecanı yaşattıkları için, Samsun’a ve Samsunspor’a yaraşır bir oyun sergiletmeyi başardıkları için teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Bu kadar çaba umarım boşa gitmez ve takımın bu emekleri şampiyonlukla taçlanır.