Bebek katili Abdullah Öcalan ile yeni bir süreci başlatıp, pazarlık yok diyenler, şehit ailelerinin aklıyla adeta alay etmektedir. Biz şehit yakınları ne zamandan beri birileri kapalı kapılar arkasında ne konuşuyor, ne yapmaya çalışıyor bunu bilmiyoruz.
Bizim bildiğimiz, bizim kamuoyundan şehit yakınları olarak takip ettiğimiz ve geçmişte İmralı ile yaşanan flörtlerden kazandığımız bilgi birikimlerimiz ışığında, bizde oluşan intiba isteyen istediği kadar inkar etsin, bu süreç devam ettirildiği sürece, halktan saklanan şehit ailelerine ise başka türlü anlatılmaya çalışılan gizli bir pazarlık sürecinin yaşandığıdır.
Kim bu süreçle ilgili neyi ne kadar daha gizleyebilecek bunu bilmiyoruz. Ama birileri 'ben devletim' diyerek şehit ailelerinin gözlerinin içine bakarak doğruları söylememektedir. Buna hakları var mı? Şehit yakını kimliğimle lafı eğmeden bükmeden söylüyorum, eğer biz bu vatana canımızdan can, kanımızdan kan vermişsek ki verdik, bizim razı olmadığımızı, defaten açıkladığımız bu süreci temcit pilavı gibi yağlayıp tuzlayıp, yeniden önümüze koymaya hiç kimsenin hakkı yok diyoruz. Bunu daha nasıl söyleyelim.
Başbağlar katliamını olmamış sayarsanız, Türkiye’yi ağlatan Şehit Astsubay Murat Namdar’ın hayallerini kaybetmiş eşi Yıldız Namdar’ın, İmaralı’da mahkemede Apo’nun gözlerinin içine bakıp; "Murat'ıma neden kıydın?" diye sorduğunu unutursanız, gerçekten çok şeyi kaçırırsınız, çok vefasızlık yapar Abdullah Öcalan’ın bebek katili olduğunu unutturmaya çalışır, melek bile ilan edersiniz.
Sonrada dersiniz ki, şehit aileleri incinmesin diye ev hapsi yok, serbest bırakmayı da düşünmüyoruz. Bebek katili serbest kalmayacaksa, ev hapsine çıkmayacaksa neyin karşılığı, kime hangi masalı anlatacak bunu birisi açıkça biz şehit ailelerine anlatabilir mi? Birilerine göre beyefendinin, bize göre ise bebek katilinin sağlığı ileri derecede bozuldu, kendisine cezaevinde bakamıyor kanlı elindeki de sağlık durumunu gösterir bir sürü ıslak imzalı ve mühürlü sağlık raporu.
Biz bırakmıyoruz, sağlık raporuna uymak zorundayız diyebilirler. Hem de görmezden geldikleri kapatılsın dedikleri Anayasa Mahkemesinin kararlarını da dayanak gösterebilirler. Kılıf hazırlanacak ya, kılıf bulunur. Çünkü Türkiye’de, hukuk devletinde asla olmaz dediğimiz bir çok şeye, ağzımız açık kalarak uyulduğuna, tanık olmaya devam ediyoruz.
Biz şehit yakınları bundan korkuyoruz, bunların yaşanabileceğini öngörüyoruz. Dilerim ki biz bu konuda yanılırız, şehitlerimizin kemikleri hiçbir şekilde sızlatılmaz. Razı olacağımız sonuç budur!
Şunu da yapabilirler; İmralı adasında kalması şartıyla ev hapsine çıkarılabilir, bunun içinde kendisine İmralı’da bir ev ve çalışma ofisi yapılabilir. Sekreterleri, hukuk müşavirleri, korumaları, bakıcıları, sağlık personeli, yanında çalışan danışmanları da olabilir. Pazarlık yapmıyoruz ya, muhabbetin sonucunda bunlarda çözüm olabilir. Hem serbest bırakılıp Ankara’ya gelmemiş olacak, hem de cezası affedilmemiş olacak. Aklımızla, ufkumuzla kimse alay etmesin, her şeyi düşünmek zorundayız. Biz yakınlarımızı boşuna şehit vermedik. Herkes sınırını bilmelidir. Sınırı aşmak haddi aşmaktır. Bu kimseye yakışmaz.
Umuyoruz ki İmralı ile yapılan muhabbetin sonucunda, şehit ailelerinin canını acıtacak, 'şehitlerinizin üzerine bir bardak su için' manasını taşıyacak anlamına gelecek bir sonuçla karşılaşmayız.
Biz hiçbir şekilde bu sürecin bir pazarlık süreci olmadığını düşünmüyoruz. Her şey ayan beyan gözümüzün önünde yaşanıyor, gizli tutulanlar hariç. Çünkü bütün süreç eninde sonunda bebek katilinin bir şekilde serbest bırakılmasına ya da ev hapsine çıkarılmasına evrilecek gibi görünüyor. Bu süreç denenmişin daha acımasız olanıdır. Bunun lamı cimi yok. Ama duyan gören, olursa şehit aileleri buna razı değil. Bebek katili Abdullah Öcalan’ın ömrünün sonuna kadar hükümlü olarak kalacağı tek yer İmralı Cezaevidir. Bunu sadece biz söylemiyoruz, bebek katili Öcalan’la ilgili kesinleşmiş hüküm böyle söylüyor. Bizde bu konuda son nokta budur diyoruz.