Bir gösteriş furyasıdır almış başını gidiyor. Belki farkındayız belki de değil, yalnız bir gerçek var ki bu gidiş pek de hayra alamet görünmüyor.
Gittikçe sahteleşiyoruz. Samimiyetsiz sözler kullanıp yapmacık cümleler kurmaktan kendimizi bir türlü gerçek anlamda ifade edemiyoruz. Özenti hayatların oyuncağı haline gelmişiz de haberimiz yokmuş gibi takılıyoruz. Gözümüz hep başkalarının yaşamında çakılı durumda...
Beğenilme ya da takip edilme uğrunda kendi hayatlarımızı bozuk para gibi harcıyoruz. Kendimiz gibi davranmaktan korkarak yaşıyoruz adeta. Aman şunu giysemler, aman şunu yesemler, aman şunu yapsamlar hep başkalarına şirin görünüp, başkalarından puan alabilmek için yaptığımız işler haline geldi. Her birimiz sosyal medya ile kalkıp, sosyal medya ile yatıyoruz.
Sosyal medya çocukları olup çıktık. Bakmayın siz yine de başında sosyal olduğuna, gerçek dünyada en basit ifadeyle birbirimize selam vermeye tenezzül dahi etmiyoruz. Ansızın karşılaşsak tanıdık biriyle, yolumuzu değiştirmek için bin bir takla atıyoruz.
Olduğumuz gibi görünmekten utanıyor, görünmek istediğimiz gibi olmak için türlü türlü utanmazlıklara ise göz yumuyoruz. Hey güzel Allah’ım. Sonra da Recep İvedik neden çok fazla izleniyor bu ülkede diye tartışıyoruz.
Aile içinde kurulan bir sofrada bile daha yemeğe başlamadan evvel sofranın fotoğrafını başkalarıyla paylaşıyoruz. Oysa paylaşacağımız, fotoğraf yerine yemeklerimiz olması gerekiyorken.
Üzerimizi örtmek için almaya çalıştığımız giysileri daha mağazada seçmeye çalışırken yapılan paylaşımlara ne demeli, giyinmek için mi alıyoruz yoksa göstermek için mi anlaşılır değil.
Kitap okumaktan ziyade kapaklarını daha çok seviyoruz. Artık çaylı, kahveli, meyveli, tatlılı, kokulu istediğiniz türden paylaşıma hazır kitap kapakları mevcut. Arz talep meselesi tabi ki. Ya kapakları paylaşılan, beğenilen kitapların içlerini ne kadar çok merak ediyoruz? Dışı içinden daha önemli değil mi sosyal medyada? Kaçımız Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sını paylaştığı kadar okudu acaba ya da kaçımız sayfası çok olan kitapları bakmadan eleyip kenara attı. Ama herkes paylaşımcı, herkes okuyucu, herkes beğeniyor değme gitsin…
Misafirliklerde çekilen, sözüm ona gülümsemeli fotoğrafları anında paylaşıyorken kime, neyi göstermeye çalışıyoruz acaba. Neyi ispat ediyoruz birilerine? Paylaşılan fotoğraftaki gibi, gerçekten içimizde de o muhabbeti, o sıcaklığı, o mutluluğu, o gülümsemeyi hissedebiliyor muyuz? Niyet okuyacak değilim, gördüklerimi yazıyorum. Yapabiliyorsak eğer ne âlâ…
Ya gerçek hayatta zor zamanlarında da akrabalarımızın, arkadaşlarımızın yanında olabiliyor, zor günlerini atlatmasına yardımcı olup, sevinçlerine ortak olabiliyor muyuz? Yoksa bir tıkla o işi de mi hallediyoruz? Sayfalardaki gönderilerini tıkladığımız kadar evlerinin kapılarını tıklatmıyoruz dostlarımızın artık; ama sorsak kendimize vicdanen çok rahatız öyle mi? Sonrada ölüm haberini aldığımız bir tanıdığımıza, vah vah hasta mıydı diye üzülüyoruz. Ancak haberimiz oluyor çektiklerinden.
Hayvan hakları savunucusuyuz her platformda. Hem de öyle böyle değil konuştum mu mangalda kül bırakmıyoruz. Şöyle yapmalı, böyle yapmalı. Sevmeli, beslemeli, el uzatmalı, korumalı. Hayvan videolarına gülüp eğleniyoruz da. Lakin kapımızın önünde dolaşan kışın soğuktan tir titreyen, yazında sıcaktan kavrulan kedileri, köpekleri görmezden gelerek kaderine terk ederek yolumuza devam ediyoruz, maalesef. Gerçek hayatta hayvanları sallarken, kendimizi durmadan beslemekten davul gibi olmuş bedenlerimizi daha da şişirmeyi ise hiç ihmal etmiyoruz.
Biz aslında ne yapıyoruz? Nereye gidiyoruz?
Bence hiç bilmiyoruz gibi. Belki de sende cevabı vardır.
Ben, Kuran ifadesiyle soruyorum önce kendime, sonra da her birimize:
Nereye bu gidiş? Bu gidiş nereye?
Hepimizi biraz olsun düşünmeye rica ediyorum öyleyse. Başımızı ellerimizin arasına alalım, bir günümüzü şöyle bir gözden geçirelim olur mu?
Ne birbirimizi gerçekten dinliyor ne de birbirimizi gerçekten görüyoruz. Kulaklarımız ve gözlerimiz kendimizden başkasına kapalı durumda.
Umarım en kısa sürede düzeliriz, sonra da düzeltmeye gayret ederiz.
Sevgilerimle;