Bilemiyorum kıymetli okurlar, böyle bir yazıya nasıl başlayabilirim inanın bilmiyorum. Bir yandan gelen yıkıcı afet, sonrasında art arda gelen ailelerin, nice yaşamların, şehirlerin ve anıların yıkım haberleri; diğer yandaysa yıllardır dinlediğimiz aynı nakaratlar… Alınmayan tedbirler, “ülkemiz bir afet ülkesi” cümlesinin arkasına sığınıp kimi durumları kadere bağlamaya çalışanlar, “başlayacağız” diyip başlanmayan işlemler…
Geçtiğimiz dönem bize gösterdi ki sınıfta kaldık. Hem de kıl payıyla falan değil, kıymetli bir hocamın tabiriyle “çuvallayarak”. Ne dersiniz, artık bir şeyleri yapmanın, bir şeyleri düzeltmenin zamanı gelmedi mi? Malum: Vakit yok, gemi kalkıyor artık!
Gündemdeki gelişmeleri hemen hemen hepimiz medya üzerinden takip ederiz. Gerek görsel gerek işitsel medyada bazı mühim haberler verildikten sonra haberi duyuran medya mensupları, konuyu mevzubahis konunun uzmanlarına sorarlar; onların engin bilgilerini ve öngörülerini bize aktarırlar. Bizler –okurlar, izleyenler veya dinleyenler- ise haber bültenlerinin belki de en önemli kısmı olan uzmanların o kıymetli açıklamalarını, çoğu zaman vaktimizin kısıtlılığı, kara haber duymak istememe gibi çeşitli mazeretlerle es geçeriz.
İşin daha da enteresan kısmı uzmanları dinlememekten kazandığımız (!) vakti; konuyla ilgili hiçbir bilgisi olmayan, sadece çeşitli nedenlerle yalan haber yayan kişileri dinleyerek harcıyoruz. Sağdan soldan gelen, kaynağı belli olmayan bilgileri dinliyor, uzmanların yalanladığı durumlarda dahi bu bilgilere inanıyoruz. Sizce de artık bu durumu değiştirmenin, uzmanların açıklamalarını kulağımıza küpe yapmanın zamanı gelmedi mi, ne dersiniz?
Uzman demişken… Sizce de artık koltukları işinin ehli insanlara bırakmanın zamanı gelmedi mi, ne dersiniz? Çünkü işini layığıyla yapan insanlar depreme dayanıksız bina yapmaz ve yapana da onay vermezdi. Çünkü liyakat sahibi insanlar afet döneminde deprem bölgesine çadır satmaya kalkmazdı; çünkü liyakat sahibi insanlar afet sonrası yönetimde her işi üstüne almayıp iş bölüşümüne gider, afet bölgesinde yardıma ihtiyacı olan insanlara yardım elini bu kadar geç uzatmazdı. Çünkü liyakat sahibi insanlar bu büyük afete “kader” deyip geçmezdi…
Yıllardır ülkemizde söylenegelen bir söz olan “Türkiye Bir Afet Ülkesidir” cümlesi; söylene söylene gözümüzde basitleşmiş klasik bir cümle gibi görünse de aslında üzerinde çok düşünülmesi, sonrasında da bazı somut adımlar atılması gereken bir sözdür. Ne dersiniz, sizce de devletimizin tedbirler almasının ve bizlerin de üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmemizin, gerekirse B planlarımızı oluşturmamızın zamanı gelmedi mi, yeni felaketler gelmeden?
Bu ağır dönem hepimizi çok yordu, artık -olabildiğince- normalleşmemizin zamanı geldi. Evet, belki yavaş yavaş olacak ama elbet eski mutlu günlere döneceğiz. Elbette Adana’ya, Diyarbakır’a, Hatay’a gezi planları yapacağız fakat lütfen mazimizi, yaşadığımız bu acıları unutmayalım. Unutmayalım ki önlemimizi alalım, unutmayalım ki gelecekte daha kaygısız olalım.
Siz söyleyin kıymetli okurlar; artık yorulmadık mı ağır dönemlerden, üzülmekten ne dersiniz?
Harika yazı kardeşim ağzına sağlık