Sizce hangisi değerli? Korkulan Gazeteci mi ? Saygı Duyulan Gazeteci mi ?
Değerli Samsun Kent Haber okurlarım;
Öncelikle bana değerli haber portalın da köşe yazısı yazma teklifinde bulunan ve her zaman duruşu ile saygı duyduğum meslektaşım Haydar Öztürk’e teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Bilindiği gibi basın; Yasama, Yürütme ve Yargıdan sonra demokrasinin dördüncü kuvveti olarak tanımlanır.
Ama bu kuvveti kim ne kadar hakkıyla kullanıyor? Bu çok tartışma götürür. İnanın 35 yıllık gazetecilik mesleğimde yaşadığım anıları yazmaya kalksam kitaplar almaz.
Ama inşallah mesleğimde yaşadıklarımı bir gün kaleme alıp kitaplaştıracağım.
Arkamızdan gelen yeni nesil gazeteciler ya da gazeteci adayları okusun, kendilerine pay çıkarsınlar diye…
Kentler küçüldükçe yerel basının etkinliği artar, ama İstanbul gibi metropol kentlerde yerel basın daha az dikkate alınır.
Ben Anadolu’nun bu yönünü çok seviyorum. Bu durum Anadolu basınına da ciddi sorumluluklar yüklüyor. Ama, her Anadolu kentinde de basın bizim arzu ettiğimiz gibi saygınlık görmüyor maalesef.
Bunun da yazmakla bitmeyecek çeşitli nedenleri vardır.
Eğer bir kentte basın saygınlık görmüyorsa, nerede hata yapıldığı araştırılmalı.
Bir bürokrat, bir siyasetçi, bir yatırımcı ya da herhangi bir vatandaş, “Falanca gazeteci mi ? Aman uzak dur, elini verirsin kolunu alamazsın” diyorsa bu çok acı bence.
80’li yıllardan itibaren gazeteciliğe başlamış, Hürriyet Gazetesinde yetişmiş, ulusal basının yanı sıra yerel basında yıllarca çalışmış ve Anadolu Ajansı gibi bir kurumda istihbarat şefliği yapmış, son 15 yılı bu kurumda geçmiş bir kardeşiniz olarak, çuvaldızı kendimize batırmak istiyorum.
Ne yazık ki basın 80’li yıllardaki saygınlığını kaybetmiş durumda. Bunun aksini iddia eden varsa ben her ortamda, herkesle bu konuyu tartışmaya hazırım.
Peki neden kaybettik? “Çuvaldızı kendimize batıralım” dedim ya… işte içimize sızan gazeteci olmayan hatta mesleğin yüz karası diyebilecek tarzdaki insanlardan.
İsteyen herkes bir domain alıp hemen gazeteci olabiliyor artık. Bu yüzden mesleğimizin saygınlığı giderek azalıyor.
Hiç kimse bir gazeteciye, “Hakkımda kötü yazar, çamur atar” diye saygı duyuyor gibi maske takmamalı, gerçekten kalemine kıymet verildiği için insan olarak sevdiği için saygı duymalı.
“Yazar” diye korkulan değil “Adam gibi adam” diye saygı duyulan olunmalı. "Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verecek cevabım vardır, ama bir lafa bakarım laf mı diye bir de söyleyene bakarım adamı mı diye"
insanlar hak etmedikleri bir durumla ya da sözle karşı karşıya kaldıklarında kendilerine bunu demeli…. “Yazar haaaa” diye korkup sinmemeli.. Çünkü, öyle gazeteciler var ki içimizde “kötü yazması” sizin aleyhinize değil, lehinizedir.
Meslek hayatımda hep yurt muhabirleri ile muhatap oldum. Hürriyet Gazetesinde, Güneş Gazetesinde, Anadolu Ajansında yurt masalarının sorumluluğunu üstlendim. Yani Anadolu basınını yakından tanırım. Şu anda bulunduğum görev nedeniyle tam 7 kente gidiş geliyorum ve bu kentlerimizin basın yapısını yakından tanıyorum.
Öyle meslektaşlarımız var ki “şapka çıkartılacak” düzeyde. Saygın, kalemi güçlü, sözü dinlenen, adı geçtiğinde “saygı” duyulan. Ama bunun tam tersi de söz konusu olabiliyor.
Ve ben bunlara tanık oldukça çok üzülüyorum. Bunun çözümü ise çok basit…. “Korkulan” değil “Saygı duyulmaya değer gazetecilere” değer verirseniz, “korkulmayı sevenler” kendiliğinden aramızdan ayıklanır.
Çünkü, “korkulan olmanın” bir şey kazandırmadığını göreceklerdir.