Batı dünyası derken, başta dünyanın süper gücü olma iddiasında bulunan ABD olmak üzere tüm hırıstıyan ve esasen adalet duygularından mahrum egemen güçleri kasdediyorum.
Bu güçler, asırlar boyu küfre ve zulme dost, hak ve adalete düşman olmuşlardır. Bunun ana sebebi, manadan yoksun materyalist ve pragmatist eğitim, kendi çıkarı için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen bir düşünce ve inançsızlık sistemine zebun olmalarındandır.
Merhum Necip Fazıl Kısakürek 'Batılılar yumurtasını pişirmek için yakacak bir şey bulamazsa, komşusunun evini yakmaktan zevk alacak kadar sadist ve menfaatperesttir' der. Hal böyle olunca, bu dünya görüşüne sahip olanlardan adalet, insanlık, merhamet, sevgi ve dostluk beklemek, zehirden şifa ummak gibi bir şeydir.
Birinci dünya savaşı Osmanlıyı yıkmak, yirmi bir milyon kilometre kare toprak üzerinde adil bir sistemi asırlarca devam ettiren İslam nizamını ve o müesses nizamın temsilcisi olan halifeyi iskat edip, hilafet makamını ortadan kaldırmak olmuştur.
Bunun için tarih boyunca yapılan haçlı seferleri ve akıttıkları milyonlarca insan kanıyla, yahudilerin üç bin yıllık hayalleri olan Arz-ı Mev’ud (Vadedilen toprak) efsanesi itici güç ve temel argüman olmuştur.
İspanya’da ikamet eden yahudilere 16. yüzyılın başında uygulanan kötü muamele, ölüm ve baskı nasıl onları osmanlının merhamet şemsiyesi altına alıp, başta Selanik olmak üzere Osmanlı topraklarına göçlerine müsade edilerek, devlet-i ebed müebbet nizamın sarsılması için her türlü fitneyi ateşlemişlerse, aynen onun gibi de aslen yahudi olan Hitler’in Almanya’daki yahudi zulmü diye adlandırılan kısmi cinayet ve cürümlerini soykırım adı altında tüm dünyayı ayağa kaldıracak şekilde dillendirerek, İsrail denilen bir hilkat garibesi ülkenin vücut bulmasına sebep olmuşlardır. Diğer bir ifadeyle 15. yüzyıl sonlarındaki İspanya senaryosu, Osmanlı'nın yıkılmasını hazırlarken, Alman nazi kampları ve taktik işkenceleri de, cennet mekan Sultan Abdülhamit Han Hazretlerinin “Filistin topraklarından değil iskan edilecek bir yer, size tek bir çakıl taşı dahi vermem!” dediği yahudiler ve onların temsilcilerine, o topraklarda gelip devlet kurmalarını sağlamıştır.
Önce Osmanlı yıkılmış, İsrail’in kurulması için gereken siyasal ve yapısal tüm değişimler gerçekleştirilmiş, aranan kan bulunmuş ve bu devlet kurulduğu günden beri aralıksız insan haklarını ihlal eden zulümleri irtikap etmiştir.
Esed ailesinin. 61 yıllık zulmü başladığı günden beri, ona karşı bilenen Suriye halkının mücadelesi elhamdülillah takribi iki haftalık fili bir hareket sonucu, tüm zulüm ve zulümatı ve sokaklardaki putlarıyla beraber nasıl hak ile yeksan olduysa, diliyoruz ki, başta İsrail ve ona arka çıkan tüm zalimler de aynı akıbete düçar olsunlar.
Tabii benim esasen üzerinde durmak istediğim husus, 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler'in Paris'te ki toplantısına katılan 58 ülkeden, 48’inin oylarıyla kabul edilen İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ’nin yayınlanmasından bugüne dek, insan hakları ihlalinin azalması şöyle dursun, asimetrik artışla, zulüm, işkence, insanın canına malına ve ırzına tasaddi tarihin hiç bir devrinde görülmeyecek bir şekilde artış göstermiştir.
Misaller ve makalemin açılımını bir sonraki yazımda değerlendirmek üzere, Allah’a emanet olunuz. Selam ve dua…