Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir istatistikte Türkiye nüfusunun takribi yüzde 5’i, yalnız, izbe köşelerde toplumdan adeta izole edilmiş halde yaşıyor. Keza, nüfusun büyük bir kesimi de iki kişilik, çekirdeğin atomize edilmiş şeklinde, sözümona çekirdek aile olarak yaşıyor.
Bir çok kız ve erkek çocuğu, belki onlarca torunu olan anne babalar, sayısız toruna dede veya nine olanlar, ya yalnız başına bir hanede veya bunca evlat ve toruna rağmen, adına huzurevi dedikleri mekanlara bırakılıyor.
Diğer bir ifadeyle, kalabalıklar içerisinde evlattan, candan canandan, torundan ve bunca yakınlarından uzak yaşamaya mahküm ediliyor. Biz, manevi değerlerini hayatın merkezine koyan bir millet olarak böyle değildik. Bizi çok kısa bir zaman diliminde bu hale kim ve kimler getirdi. Aile saadetimizin temel kaynağı, evlerin unutulmaz neşesi çocuk ve torunlarıyla ilerlemiş yaşında, oynaşması koklaşması gereken dedeleri, nineleri ne oldu da, evlerden uzaklaştırdık?
Bunun en önemli sebebi, daha çocuklarımızı evlendirirken, ya bizim hüsn-ü kabulümüz veya kız tarafının dayatmaları sonucu kayınpeder ve kaynana yüzü görmek istemeyen gelinlerin, tüm eksikleri onlar tarafından karşılanmış yeni bir ev açma, müstakil mekanlarda sadece iki kişiden oluşan yeni bir aileyle tanışmaktır.
Yeni evlenen çiftin ilk zamanlar komşusu gibi kabul edilen evin reisi anne baba, kısa bir zaman sonra komşuluk hakkından da adeta mahrum edilecek şekilde, ya memuriyet veya bir başka nedenle anne babadan uzak mekanlarda yaşamayı bazen zaruret bazen de kaynana kayınpeder gölgesinden uzak kalma arzusuyla oluşturulan adına modern çağdaş dedikleri bir aile yapısı benimsendi veya yaygın kanaatle kanıksanan bir hayat tarzı haline getirildi.
Sonuçta, tecrübelerin inşa ettiği anne babalı aile yerine, yıllık evliliklerin ortalama yüzde 35’inin boşanmayla noktalandığı perişan ve hiç de bizim temel değerlerimize bağlı olmayan bir batıcı aile türü oluşturuldu.
Tepede anne babalar, evin büyükleri haneden uzaklaştırılınca, evleri başka odaklar işgal etti. Yuva yıkıcı farklı dostlar ve fitneler hanelere sirayet eyledi.
Daha büyük olan tehlike ise, yazımın başlangıcında ifade ettiğim toplumumuzun takribi yüzde 5’inin şu veya bu nedenle tek başına, yalnız yaşamaya mahküm edilmesidir. Bunun sebeblerini şu şekilde kategorize edebiliriz;
1-) Çocukları ve torunlarından ayrı yaşamaya mahküm edilen anne baba veya dede ve nine olan çiftlerin birisinin hayatını kaybetmesi, diğer eşin yalnız o hanede yaşamaya devam etmesidir.
2-) Evliliği yük kabul edip çeşitli nedenlerle evlenmeyip yalnız yaşanayı tercih eden kız veya delikanlının, tercihi olan yalnızlık arzusu.
3-) Son dönemlerde şiddetle artış gösteren, her ne kadar kaldırıldığı iddia ediliyorsada İstanbul Sözleşmesi'ne müsbet çıkarılan başta 6284/ sayılı yasa olmak üzere, bir çok yasa ve mevzuat. Esasen, kadını ve aileyi korumak değil, temelden yıkmaya matuf bu yasanın uygulanmasından kaynaklanan, özellikle evleri ve ailelerinden uzaklaştırılan erkeklerin zorunlu mahküm edildiği yalnız yaşama felaketi.
4-) Toplumda gittikçe artış trendi gösteren psikolojik rahatsızlıklar sonucu ailelerin zorunlu izole kararları.
Tüm bu ve benzeri sebeplerle yalnızlığa itilen ve belki de kişinin kendisinin benimseyerek tercih ettiği bir hayat tarzının geçtiğimiz günlerde garip bir yansımasını yazılı ve görsel basında ibret ve hayretle gördük.
Yalnız yaşayan bir emekli hemşire hanımın komşuları onu uzun zaman evinde, çevrede, bahçede görememişler. Zannedilmiş ki, hemşire ya bir başka yere taşındı veya bir akrabasına gitti. Aradan takribi üç yıl gibi bir zaman geçtikten sonra evine giriliyor ki, kadının cesedi de tamamen çürümüş, iskeletin bir kısım kemikleri ortada duruyor. Ne kadar acı değil mi? Gün geçmiyor ki bu ve buna benzer hadiselerle karşılaşmayalım.
Buna benzer bir hadise de yakın bir zamanda evinden uzaklaştırma alan 60’lı yaşlardaki bir zatın, otele gidecek parası, yanında kalacak bir akrabası olmadığı için, soğuktan üşümesin diye eski arabasının içinde yaktığı tüpten zehirlenerek günler sonra aracının içinde cesedinin bulunması gibi..
Evet, başta sorduğum soruyu tekrarlayarak yazımı sonlandırmak istiyorum. Biz böyle değildik. Bizi bu hale, hangi eller ve hangi yıkılası değerler getirdi?Biz, bize ait değerlerimizle biz olamadığımız, İslamın nakış bakış dokuduğu ahlak ve aile düzenini yaşamadığımız müddetçe, bu sonuçlar daha da ağırlaşarak kaçınılmaz akibetimiz olacaktır.
Selam ve dua ile….
Sizmi soruyorsunuz Musa hocam bizi bu hale kimin getirdiğini. Aileyi parçalama projelerini desteklemek için Avrupa fonlarından gönderilen paralara tamah eden yeşil feministlerden haberiniz yokmu defalarca ihale yasalarını değiştirirken zina yasasını çıkartmıyanlardanda haberiniz yoktur belkide hepsi dış güçlerin işidir yada hesap günü öğrenirsiniz kimin yaptığını.