11 Eylül 1965 doğumlu olan Beşşar Esad, Temmuz 2000 tarihinden Kasım 2024 tarihine kadar, tam yirmi dört yıl, ülkesinin yönetimini katil baba Hafız Esad'dan devralan, dünyanın en zalim katillerinden olan bir zattır.
Hafız Esad veya Hafız Esed. Şu isme bakar mısınız, hem hafız hem de Esed, bizde ki anlamıyla Kur'an'ın muhafızı, ezberleyeni, Kur'an'ın sahibi, hadimi, hafızı, Esed ise, tilki, çakal ve sırtlan değil, güya yiğit, yani aslan Suriyeli asker ve zalim bir devlet adamı.
1971'den 2000 yılına kadar tam 29 yıl katliam, zulüm ve göz yaşlarının faili bir zalim sıfatıyla, Suriye devlet başkanı olarak, zulmüne ve görevine devam etti.
Hafız Esad
Doğum: 6 Ekim 1930, Al Qardahah, Suriye
Ölüm tarihi ve yeri:
10 Haziran 2000, Şam, Suriye
Çocukları: Beşşar Esad, Mahir Esad, Basil Esad, Büşra Esad, Mecd Esad
Kardeşleri: Rıfat Esad, Jamil al-Assad, Ahmed al-Assad, Ibrahim al-Assad
Eşi: Enise Mahluf (e. 1957–2000)
Başkanlık dönemi: 14 Mart 1971 – 10 Haziran 2000
Partisi: Baas Partisi )
İşte dönemi zulümlerle anılan, Hama’da binlerce masum insanı katleden bir zalim babanın oğlu. O zalimi dahi aratacak zulümlere imza atarak, basında ifade edildiğine göre 135 milyar dolarlık bir servetle sırra kadem bastı. Bilindiği kadarıyla Rusya’ya kaçarak, yıllardır kendisine destek olmanın keffareti mahiyetinde büyük bir serveti, hem de mazlum Suriye halkının mal varlığını Rusya’ya taşıdı.
2 Şubat 1982’de tamamına yakını, İhvan-ı Müslimin( Müslüman Kardeşler Teşkilatı) mensubu, 30.000 civarında insanı vahşice katleden, zehirli gazlar kullanan bir zalim babadan, tevarüs ettiği hem iktidar hem de zulüm saltanatını 24 yıl devam ettiren Beşşar ( Çok müjdeleyici) değil, ŞERRAR ( Cehenneme gideceklerin ve dünya hayatında insanların en şerlisi ) olan alçak, tam yirmi dört yıl, tüm ülkesine kan kusturdu.
İnsanlara, hele mezhep taassubuyla (arap aleviliği) ülkenin yüzde 90’ına, sünni olduğu için, adeta tüm ülkeye işkence ve ölüm oldu insanların üzerine yağdı. Şekline, simasına bakınca insan sıfatı taşıdığını zannedeceğiniz bu simanın arkasında öyle bir şeytan, öyle bir zalim, öyle bir hain yaşıyormuş ki, bunu hiç bir ülke ve onu adam diye karşılayıp, ağırlayan devlet adamı ve hiç bir istihbarat teşkilatı dahi şu son bir kaç günde ifşa edilen zulümleri olmasaydı, ölünceye kadar da kimse anlayamayacaktı. Bir insan bu kadar zalim olabilir mi diye sormaktan kendimizi alamadığımız bu herif-i naşerifle devlet adamlarımızın beraber kabine toplantıları yaptıkları, ailece ziyaretleşmelerin ve dostane ilişkilerin yaşandığı o günlere bakınca, bizdeki FETÖ'nün son anda teşhis edilen hayat tarzının bir başka versiyonunu burada görmüş oluyoruz.
Şam’ın yakınlarında tesis edilen SEDNAYA işkence merkezi, belliki ta baba Esad’dan kalmış. Şöyleki, bazı işkence mağduru hayatta kalabilen perişan ancak aklını koruyabilmiş mahkümlar, 24 yıl önce cehenneme giden baba Esad’ın yaşayıp yaşamadığını, iktidarda olup olmadığını soruyor. Ondan daha zalim, bir İngiliz ajanıyla hayatını birleştiren ve belki tüm taktik ve işkence örneklerini ingilizlerden ödünç aldığı gerçeğiyle bu cezaevinde yüzleştiğimiz SEDNAYA işkence merkezinin binlerce mazlum ve mahküm insana akla hayale gelmedik işkencelerin yapılmasını sağlayan ( dilim varmıyor melek yüzlü demeye) hani bir tabir var ya 'Melek yüzlü şeytan' diye, görüntüsü bu ama içi dışı küfürle dolu bu zalim adam, bu derece hıyanet dolu icraatlarını yaparken, başta İran İslam (!) Cumhuriyeti adıyla anılan bir devletle, Rusya’nın himayesinde tüm bu alçaklıkları icra etti. Yani İran, şiilik ve Nusayrilik gibi kavramların bütün zulümlere rağmen hamiliğine soyundu.
Sednaya cezaevinde yaşananları burada yazmak elbette mümkün değil. Daha ortaya neler çıkacak kim bilir neler? Ne Nemrutların, ne firavunların, ne şeddatların, ne neronların ve ne de şeytanın aklına gelmeyecek tasavvur ve tahayyülü dahi akılları durduracak bu işkenceci adama, şayet Avrupa İnsan Hakları mahkemesi, Lahey Adalet Divanı daha dün, 76. sene-i devriyesi idrak edilen ( 10 Aralık 1948) İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin altına imza atan, maalesef bugün bir çoğu Esad’dan daha zalim devletler ve yöneticileri, varsa ve kalmışsa zerre kadar vicdan ve insanlık kırıntısı derhal harekete geçmeli, ŞERRAR ESAD en acil bir şekilde yargılanıp, ebedi zindanın hatırlatıcısı bir dünya zindanına atılmalıdır.
Sadece kendisi mi? Elbette değil, tüm suç ortakları, bu işkenceleri bizatihi biliyorlarsa eşi dahil, tüm ailesi ayrı ayrı zindanlarda, yaptığı işkencenin misline olmasa bile benzerlerine maruz bırakılmalıdır. Bunu, tüm dünyayı yönettiğini iddia eden, BM’nin veto hakkına sahip beş üyesinden birisi ancak 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler senaryosunu hazırlayıp, başta Afganistan olmak üzere Irak ve coğrafyaya zulüm yağdıran, bununla da iktifa etmeyip Küba’nın bir körfezi olup üss olarak kullandığı GUANTANAMO’da, devrin ABD Devlet Başkanı GEORGE W BUSH’un inşa ettiği dünyanın en ağır işkencelerinin uygulandığı işkence esir kampının mucidi, binlerce mazlum müslümanı işkencelerle öldüren ne bu zalim ülke olan ABD’den, ne de, 135 milyar dolarlık servetiyle sığındığı dünyanın bir diğer önemli gücü olan RUSYA’dan beklememiz mümkün olmadığı gibi,
yıllardır, Doğu Türkistan’daki müslüman kardeşlerimize aynı şekilde zulmünde ısrar eden kominist ÇİN’den beklemek de mümkün değildir.
Tüm Afrikayı işkence, sömürü ve baskı altında tutan, 1994 tarihinde bir milyondan fazla insanı RUANDA’da, Cezayır'in bağımsızlık hareketini bastırmak için de yüzbinlerce müslümanı katleden FRANSA’dan mı, yoksa tüm bu oyunların kurucusu, bölgemiz ve coğrafyamızın bir numaralı düşmanı, tüm entrikalar ve senaryoların baş aktörü İNGİLTERE’den mi bu konularda sadre şifa bir şey bekleyeceğiz?
Hayır, hayır!… Bu beklenti kusura bakmayın biraz aptallık olur. Hani bizde bir tabir var, “….hangi kadıya derdini anlatacaksın ki?” diye.
Biz o arabın meşhur deyimindeki gibi sütü yazdan kaybettik- dayyağti’l-lebene fi’s-sayfi)
Koca bir imparatorluğu yıkmak için dışardakilerden daha çok içteki hainlerin ihaneti, 1917’de başlayan Filistin’den sebebsiz ricat ve tüm coğrafyayı adeta ellerimizle bir kaç senede teslim ettiğimiz, ogünün müstevlileri bugünün müstekbirleri olarak tüm müslümanların karşısında muhkem bir küfür kalesi oluşturdular.
Burada, o büyük devletin, 21 milyon kilometre kare topraklarını yönetme kabiliyetinin sahibi olan aziz ecdadın ahfadı olan bizler, tarihi tecrubelerimiz ve müstesna mefahirlerimizi emsal kabul ederek, o büyük misyonun gereğini yapmaya mecburuz.
İş başa düşmüştür. Suriye, merhum Erbakan Hocamızın dediği gibi, "Ne zaman saldırı ve zulüm Suriye’ye sıçramıştır. Biliniz ki sıra Türkiye’yedir!.."
Evet, hedefte Türkiye varsa, Türkiye’nin hedefi de o hainler olmalıdır.
“ من لا يكون داعيا يكون هدفا لدعوت اخري
"Kim davetçi, tebliğci, yeri geldiğinde fiilen mücadele/ cihat üzere olmazsa, bir başkasının davet veya saldırısının hedefi olur..”
Allah, devletimiz ve aziz Milletimizin yar ve yardımcısı olsun.
Selam ve dua ile..