Samsun Kent Haber köşe yazarı eski milletvekili Musa Uzunkaya, yeni köşe yazısında Trump'un Türkiye'ye yapacağını söylediği ziyaret için "Ne olur gelme' dedi, Trump'ın derenin taşı ile derenin kuşunu vurarak Körfez ülkelerinden 4 trilyon doları alıp gittiğini yazdı.
Halkımızın dilinde böyle güzel bir söz vardır. Size hiçbir külfet getirmeyen, ancak birilerine hesap sormak istediğiniz zaman, bir başkasının gücünden istifade ile ona hesap sormak. İşte bunun ecdat dilindeki karşılığı; Derenin taşıyla derenin kuşunu vurmaktır..
Şimdi düşünebiliyor musunuz ABD, geldi üç tane ülkeden takribi 4 trilyon doları tokatlayarak aldı ve gitti. Hem de Hazreti Muhammed’in medfun olduğu, İslam’ın neşet ettiği Mukaddes beldelerin hadimi olduğunu söyleyen, bir ülkenin rezil ve alçak yöneticileri ve etrafındaki zengin petrodolarlar sahibi iki tane daha arap ülkesinden gözlerinin içlerine baka baka; "Sizi, bulunduğunuz iktidarda biz tutuyoruz. Biz olmasak iktidarda bir gün dahi duramazsınız" açıkça deme çirkefliğini göstererek, çok alçak bir tavırla ve şımarık bir eda ve tam bir kovboy mantığıyla resmen soygununu yaptı ve gitti.
Güya İsrail’e uğramadı! Yani böylece Müslüman ülkelerin de zahiri tepkilerine muhatap olmaksızın, hatta sanki İsrail’e tavırlıymış gibi bir tablo sergileyerek trilyonlarca doları alarak Amerika’ya uçtu.
Halbuki Trump, birkaç hafta önce, İsrail’e; "Sen işini bilirsin. Bir an önce işini bitir. Oradaki Müslümanları katlet, Gazze’yi boşalt, ya başka ülkelere gitsinler veyahut da sonları ölüm olarak bana çıplak, insansız ve bomboş bir Gazze teslim et. Ben oraları turistik alan yapacağım" deme alçaklığını gösteren bir liderden bahsediyoruz. Şimdi ne oldu da, arada mesafe varmış gibi tablo sergilendi! Sadece gaz almak, aptal yerine koyduğu müslümanların izzet ve iffetiyle daha fazla istiskal için.
Dahası, bugüne kadar Suriye’ye uygulanmakta olan ambargoyuda kaldırdığını söyleyerek, onlardan da bir çok taviz koparıp, Suriye’nin geleceğinde de söz sahibi olduğunu, yapılanmasında çirkin hesaplarının kaçınılmaz olduğunu da, hem Türkiye’ye hem de coğrafyamıza göstermiş oldu!
Artık üzülerek ifade edeyim ki, Suriye yine özgür değil!
Çünkü Amerikan hegemonyasına, sözümona varlığıyla yokluğu belli olmayan bir ambargo sonucu yeni oluşumunun rengini kapitalist ve emperyalist Amerika çizmeye çalışacak. Biz ne kadar söz sahibi olabileceğiz doğrusu onu bilemiyorum. Ama ciddi endişelerim var. Hele hele yaşanan bu tablolardan sonra.
Ne yapmış oldu ABD?
Üç ülkeyi resmen soydu ve diğer Körfez ülkelerine hatta coğrafyamıza gözdağı verdi! Hiç kimselerin de gıkı çıkmadı! Haracımı hazırlayın dedi..
Suriye’ye de, geleceğinde resmen söz sahibiyim dedi. Türkiye’yi de yakında ziyaret edeceğini söyledi. Aman Allah’ım! Vallahi inanın gelmesini istemiyorum. Allah seni bu ülkeye getirtmesin! Ne olur gelme!
Hani meşhur bir fıkradır; Adamın birisi gecenin bir vaktinde vatandaşın kapısını çalar. Kim diye içerden ses veren ev sahibine, 'Tanrı misafiri' diye cevap verir. Ev sahibi buyur eder ve, herhalde açsındır der. Ona yatak hazırlamadan önce, Allah ne verdiyse ikram etmeye çalışır, ne yazık ki verilecek fazla bir şeyi de yokmuş, bir çorba ve ekmek. Adam misafirin sofrasına ekmeği bırakır, ısınmakta olan çorbayı mutfaktan almaya gider. Odaya döndüğünde bakar ki ekmek bitmiş. Gider mutfaktan ekmek alır misafirin yanına gelir. Bu sefer de çorba bitmiş. Tekrar gidip çorba almış, bu seferde ekmek bitmiş. Bir türlü ekmekle çorbayı bir araya getirememiş. Belli ki adam obur ve oldukça da açmış. Neyse ikramdan sonra adam yatağa girmiş uyumuş. Sabahleyin kahvaltısını vermiş yolcu ederken ev sahibi; "Ey Tanrı misafiri. Sorması ayıp ama nereden gelip nereye gidersin?" diye sual etmiş.
Adam da; "Vallahi, bugünlerde biraz iştahsızım. İleride bir köyde iştah tekkesi varmış. Belki iştahım açılır diye o tekkeye gidiyorum." demiş. Ev sahibi büyük bir hayretle ve biraz da müstehzi bir eda ile; "Ne olur iştah tekkesinden dönerken Allah aşkına sakın buralardan geçme" deyivermiş.
Şimdi ben de, bu zalim doymaz Trump’a diyorum ki;
"Ne olur- inanmıyorsun ama Allah Lillah aşkına, yolun ülkemizin sağından, solundan, önünden arkasından ve üstünden geçsin ama, sakın ülkeme uğrama! Seni doyuracak ne dolarımız, ne yer altı ve yer üstü zenginliğimiz, ne de buna cevaz verecek vicdanımız var. Çünkü sen yeryüzünün doymayacak en yüzsüz canavarısın. Allah senin karnını ve ülkeni cehennemin narıyla doldursun ve dünyevi afetlerle doyursun! Şerrinden de bütün insanlığı muhafaza buyursun.
Aldığı bu paralar, bize ve coğrafyamıza hizmet olarak değil ama, ölüm, göklerden bomba, top, tüfek, yeni kurulacak terör örgütlerine maddi destek, İsrail’in coğrafyamızdaki zulmünün parasal desteğini katbekat büyüterek sağlamak ve Müslümanlara kan ve gözyaşı akıtmak için dönecek"
Onun için dedik ki, derenin taşı, derenin kuşu.
Müslümanları, müslümanların parasıyla öldürmek ve İsrail alçağına öldürtmek işte Amerika’nın yüzsüz siyaseti bu!
Ey Müslüman!
Ey iki milyarlık İslam alemi!
Daha ne kadar uyuyacaksın?
Seni bu derin gaflet uykusundan Allah aşkına kim uyandıracak?
Sen zalimi ne zaman tanıyacaksın?
Sen ne zaman kendine geleceksin?
Ne zaman, sen - ben kavgasından kurtulup biz ve tek bir ümmet olma şuuruna ereceksin?
Yeter bunca uyku yeter bunca gaflet, hatta yeter bunca ihanet!
Selam hidayet üzere olanlara!
samimiyetsiz bir yazı. sizleri tanımasak gene inanmayızda bunlara kanacakda insan var. hitabetiniz gibi kaleminizde çok zayıf. ne yaptınız bu zamana kadar islam alemi için? haksızlığa karişı geldiniz mi? adaletsizliğe yada? sizler sadece bunları kendi menfaat ve saadetiniz için kullanan, halkı sömüren bir avuç insansınız. elbet rabbim sizleri sınayacaktır.
İslam alemine sorma mavi marmarayı önce savunup sonra giderken dönemin otoritesine mi sordular diyene sor.Fırıldaklığınızdan muhafazakar mısınız, liberal misiniz anlayamadım.