Saçlarım alışkın olmadığım derecede uzamış, sakallarım ise onlara eşlik edercesine saçlarıma karışmıştı. Bu aralar ruh halimdeki serbestlik ve boş vermişliğin üzerimdeki yansımasıydı adeta. İnsanın ruh hali nasılsa bedeni de ona uyum sağlıyordu bunu defalarca kendi üzerimde denemiştim ve bunu bir kez daha görmüştüm. Bu arada araya karışan beyazların ise her ne kadar bedenime ayrı bir hava kattığını düşünsem de aslında yaş almamın vermiş olduğu bir göstergeydi artık bu beyazlar…
Aman Allah’ım yaşlanıyor muydum yoksa? Yok yok yaş alıyordum sadece. Yaşlanmak mı yoksa yaş alarak ilerlemek mi tüm meselem bu olmuş gibiydi bir anda, sanırım benim gibi ihtiyarlayacağını kabul edemeyenlerin sığınağı bir cümleydi. “Yaş alarak ilerleme” …
Bu duygular içinde uzunca bir vakit bakakalmış olduğum aynanın karşısından hemen uzaklaşıverdim. Üzerimi giyindiğim gibi kendimi vurdum yollara. Amacım, iyice uzamış olan saç ve sakallarımdan bir an önce kurtulmak. Sadece bedenen değil ruhen de içinde bulunduğum bu serbestlikten kurtulmaktı. Öyleyse, istikamet her zaman gittiğim berberimdi. Kuaför sözcüğüne oldum olası hiç alışamadım, modern gibi görünse de bu kelime bana hep ruhsuz, samimiyetsiz, uzak gelmiştir siz varsın kuaför deyin ben berber demeye devam edeceğim. Tüm sıcaklığı ve samimiyetiyle bu kelimeyi kullanacağım.
Berberden içeriye selam vererek girdim, kısa bir hoş beşten sonra sıranın da olmadığını görünce kendimi bir anda koltukta buldum. Berber koltuğu güzel bir terapi alanıdır aslında bunun farkında olana, neyin var neyin yok dökülürsün. Sanki karşındaki berber değil de bir psikolog, sen de tıraş olmaya gelen biri değil dertlerinden kurtulmak isteyen biriymişsin gibi, bu durumda bulursun kendini.
Berberlerimiz sadece psikolog görevini de üstlenemezler üstelik, yeri geldiğinde iyi bir spor yorumcusu, iyi bir din adamı, iyi bir siyasetçi, iyi bir doktor olurlar. Daha neler neler… Bazen eşler arasında ara bulucu bile olurlar. Keramet berberde midir yoksa koltukta mı orasını bilemem. Ama ortada bir gerçek var ki saç sakal kestirip bedensel değişiklikten ziyade gerçekten psikolojik bir rahatlama söz konusudur. İnsan o koltuktan kalktığında huzur içinde bulur kendini, kapıdan çıktığında bambaşka bakar hayata. Düşünsenize tek seansta rahatlık, karşılığında ise psikologlara yatırdığınız paranın yüzde birini ancak ödüyorsunuz.
Bir taraftan tıraş oluyorum bir taraftan ise muhabbet ediyoruz sevgili berberimle. Havadan sudan değil, baya baya hayattan muhabbetimiz, hayatın içinden… Bu arada üzerine başka berber tanımam, bilgi, birikim, muhabbet, el çabukluğu berberimi diğerlerinden farklı kılıyor.
Bir ara söz mutluluğa geldi, galiba “kısmet değilmiş mutluluk” şarkısı çalıyor olması farkında olmadan bize mutluluğu sorgulattı. Gerçekten de kısmet değilmiş mutluluk deyip, alışmalı mıyız abi şarkıdaki gibi bu duruma diye sordu. Sen bu işleri bilirsin dedi, anlayacağınız topu bana ustaca pasladı. Ben de eminim ki sen benden daha fazlasını bilirsin, dedim. Peki bir iki kelime edeyim bari, yoksa bu koltuktan kalkmam uzun sürecek belli ki… Ayrıca bekleyenlerin de hakkına girmeyelim.
Bak sevgili kardeşim, mutluluk öyle yatarak kazanılacak bir durum değil, nasıl ki hayatta tutunmak için çalışıyorsak mutlu olmak için de gayret sarf etmeliyiz. Öyle yan gelip yatarak, havadan sudan kimsenin avuçlarına mutluluk dağıtılmaz. Mutluluğa yüklediğin anlam ve anlam için verdiğin mücadele seni mutluluğa götürecek… Bakış açısının değişmesi gerekli…
“Ya peki mücadele ettim diyelim, fakat yine de ulaşamadım istediğime bu yine mutsuzluğu getirmeyecek mi bana bunun sonunda.”
İşte hepimizin yapmış olduğu hata burada, insan bir şeyi seviyor, onu istiyor onun için gerçekten mücadele veriyor ama istediğine ulaşamıyor diyelim. Bunun neticesinde mutsuzluk geliyorsa o
gerçekten ne istediğini bilmiyordur. Hedefsiz bir gemi gibidir, rotası belli olmadığından mutlaka bir yere toslayacaktır. Gerçek istek de başarısız olunsa da mücadele etmek vardır. Pes etmemek vardır. Olumsuzluklar vardır. Çile vardır. Oysa onun uğrunda çekilen her çile güzeldir, çekmeye değerdir, çile bile mutluluk sebebidir. Yoksa Mecnun mutsuz mudur, Kerem mutsuz mudur, Ferhat mutsuz mudur hayır, onlar ulaşmak istediklerine ulaşamasalar bile çileleri ile mutlu olmuşladır.
Yani bizim mutluluğa yüklediğimiz anlamı değiştirmemiz gerekir kardeşim, mutluluk çalışılarak kazanılandır. İstenilenin yolunda olmak demektir. Raydan çıksan da pes etmeden yola tekrar devam edebilmektir. Uzun uzun bir yoldur mutluluk, anlık değildir. Başlangıç değil sondur mutluluk…
Şarkıdaki gibi kısmet değilmiş diyerek kendi kabuğumuza çekilip, kadere teslim olmak değildir. Burada kadere teslim olmaktan kastım sanki kadermiş gibi senin mücadelesizliğini ona yüklemeyi kastediyorum. Bu şekilde davranmak kendi kabuğumuza çekilmekten başka bir yere götürmez bizi… Nasıl para kazanmak için saç sakalla uğraşıyorsun, işte mutluluk için de aynı bunun gibi uğraşmalısın.
Tabi herkes yüreğinin büyüklüğü kadar daha mutlu daha az mutlu ya da mutlu olabilir kardeşim. Önce yüreğinin içini sevgi ile doldurup, hayata sevgi penceresinden bakabilmeyi öğrenmeliyiz bunun içinde.
Ne kadar sevgi dolu, büyük, kocaman bir yüreğe sahipsek mutluluğumuzda o kadar büyük ve kuvvetli olur.
Neyse ben kaçar kardeşim epey vaktini aldım, eline sağlık bu arada. Aynadaki ben, demin ki ben değilim artık. Bak değiştim, bedenler değişebiliyorsa yürekler de değişebilir. Değişimi isteyip daha çok severek işe başlayabiliriz.
İyi günler abi yine gel tez vakitte… Teşekkür ederim…
Hoşça kal…
Hayırlı işler, Eyvallah…