Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına ve milletimizin birliğine kastetmiş bir terörist, bebek katili Abdullah Öcalan, adeta bir barış elçisi edasıyla kamuoyunun karşısına çıkarıldı. 40 yılı aşkın süredir bu toprakları kan gölüne çeviren, binlerce Mehmetçiğin, sivilin, çocuğun, öğretmenin, işçinin, polisin katili olan bir cani, barış havarisi olarak lanse edilip, sözde bir çağrıyla milletin aklıyla alay etti.
Dahası, bu çağrıda Erdoğan ve Bahçeli’ye teşekkür edilmesi, milliyetçi hassasiyet taşıyan her vicdanlı yürekte derin yaralar açmıştır. Bu teşekkür, yalnızca bir kelime değil, bir zihniyetin ifşasıdır. Devlet aklını millî çizgiden koparıp, etnik pazarlık masalarına meze edenlerin, Türk milletinin mukaddesatına ihaneti bu kelimelerde vücut bulmuştur.
Başbuğ Türkeş’in Duruşu: Pazarlık Masasında Değil, Devlet Kürsüsünde
Peki, Başbuğ Alparslan Türkeş hayatta olsaydı ne yapardı? Tarihe bakarsak, bu sorunun cevabı nettir. Başbuğ Türkeş, ömrü boyunca terörle müzakereyi değil, mücadeleyi savunmuş; Türk devletinin namusunu hiçbir masaya yatırmamıştır.
1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinde PKK’nın ilk kıvılcımları atılırken, Türkeş meydanlardan haykırmıştı:
"Türk devleti, Türk milletinin varlık ve bekası, bölücülere ve işbirlikçilerine asla teslim edilmeyecektir!"
1993’te terörle mücadelede en kritik dönemlerden biri yaşanırken, Alparslan Türkeş’in hükümete verdiği mesaj ise tarihe not düşülmesi gereken bir ibret belgesidir:
"PKK ile müzakere masasına oturmak, Türk milletinin varlığına ve tarihine ihanettir. Türk milleti, teröristle pazarlık eden bir devleti değil, teröristi toprağa gömen bir devleti hak eder."
1995’te bölücü terörün sözde ateşkes çağrılarına karşı Türkeş’in Meclis kürsüsünden yaptığı konuşma hâlâ kulaklarımızda çınlıyor:
"Ateşkes, devlete değil, teröriste yakışır. Türk devleti ateşkes yapmaz; teröristi bulur, kökünü kazır!"
Bugün Başbuğ hayatta olsaydı, kimsenin şüphesi olmasın ki, Öcalan’ın barış maskeli tiyatrosuna karşı, Türk milletinin iradesini temsil eden en gür ses yine onun sesi olurdu. Bölücü başının teşekkür ettiği her kapıyı kapatır, millî iradenin namusunu yere düşürmezdi. MHP’nin, Ülkücü Hareket’in ve milliyetçi camianın genetiğinde, terörle pazarlık değil, terörle mücadele vardır. Bu mücadele, Başbuğ’dan miras kalmıştır ve bu mirasın sahibi Türk milletidir.
Devlet Aklı Millîdir, Pazarlık Masasına Oturmaz
Millî devlet aklı, teröristten barış elçisi yaratmaz. Türk milleti, devletiyle barışık; teröristle savaş hâlinde olmalıdır. Bugün devletin koridorlarına sızan, millî kimliği zehirleyen bu pazarlık aklına karşı, Başbuğ Türkeş’in mirası tek reçetedir.
Başbuğ’un sesini ve iradesini taşıyan her milliyetçi yürek şunu iyi bilmelidir:
"Ne mutlu Türküm diyene" diyenlerle, "Biji Serok Apo" diyenler aynı masada oturamaz. Türk devleti, teröristi affetmez; toprağa gömer. Başbuğ Türkeş yaşasaydı, bugün bu ihaneti yapanları değil, bu ihanete karşı dimdik duranları omuzlarında taşırdı.
Başbuğ Alparslan Türkeş’in terörle müzakere değil, mücadele mirası; Türk milliyetçilerinin onur nişanı, Türk devletinin de bekâ sigortasıdır. Bu mirasa sahip çıkmak, her milliyetçinin boynunun borcudur.
Buna Devlet aklı denir Sen ve senin gibilerin aklı ermez
böyle kahve ağzı yorumları yapanlara gazetenizde köşe vermeyin lütfen.Masaya oturanlar kim bir bak istersen,pazarlık yok antlaşma yok.Koşulsuz şartsız tasfiye var.Ne mutlu RECEP TAYYİP ERDOĞAN ve DEVLET BAHÇELİ gibi iki büyük devlet adamımız var.Sizin gibi ufku dar olanlara kalsaydı terör asla bitmezdi...
Dem partililerle hem tokalaşanlara mı güveneceğiz hemde pazarlık yapanlara mı güveneceğiz, yok öyle yağma ama sen bunun farkında değilsin
Terörle müzakere değil, terörle mücadele etmek için iyi parti'ye ya da zafer partisi'ne oylar o kadar