Türk milletinin tarihi, cesur askerleri ve fedakâr liderleriyle doludur. Bu tarihin en parlak dönemlerinden biri, hiç şüphesiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde verilen Kurtuluş Savaşı’dır. Türk ordusu, sadece vatan topraklarını savunan bir güç değil, aynı zamanda milletin bağımsızlık ve çağdaşlaşma mücadelesinin en önemli taşıyıcısıdır.
Bugün ise bu şanlı geleneği sürdüren teğmenlerimize yapılan operasyonlar, hem ordumuzun hem de cumhuriyetimizin temel değerlerine bir saldırıdır.
Geçtiğimiz günlerde, mezuniyet töreninde yemin eden teğmenlerin yargılanması, hem hukuki hem de ahlaki açıdan sorgulanması gereken bir durumdur. Bu genç subaylar, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık yemini ederek görevlerine başlamışlardır. Türk ordusunun omurgasını oluşturan bu bağlılık, herhangi bir ideolojik yaftaya kurban edilemez. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri, siyasi görüşlerin ötesinde, milletimizin bağımsızlığını koruyan ve Anayasa’ya sadık kalan bir kurumdur.
Türk ordusunun Atatürkçü geleneği, bir milletin bağımsızlık iradesinin ifadesidir. Atatürk, Çanakkale’de "Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum" dediğinde, sadece askeri bir emir vermiyordu; Türk milletinin vatan sevgisini, bağımsızlık tutkusunu ve disiplinini ölümsüzleştiriyordu. Bugün, bu geleneklere sahip çıkan teğmenlerin hedef alınması, sadece bir grup gencin değil, Türk milletinin geleceğinin hedef alınması anlamına gelir.
Unutulmamalıdır ki Türk ordusu, tarihte her zaman milletin bekasını savunan bir kale olmuştur. Mete Han’ın kurduğu disiplinli Türk ordusu, Orta Asya bozkırlarından Avrupa’nın içlerine kadar Türk varlığını taşımıştır. Osmanlı İmparatorluğu, "Devlet-i Ebed Müddet" anlayışıyla, orduyu bir devlet geleneği olarak yaşatmıştır. Cumhuriyet döneminde ise bu gelenek, Atatürkçülük ile harmanlanarak çağdaş bir orduya dönüşmüştür. Bugün bu geleneğe saldırılar düzenlemek, Türk devletine saldırmaktan farksızdır.
Atatürkçü düşünce sistemine göre, ordu yalnızca bir savunma gücü değil, aynı zamanda bir eğitim ve modernleşme aracıdır. Askeri okullar, sadece asker yetiştirmez; aynı zamanda vatan sevgisiyle dolu bireyler kazandırır. Teğmenlerimizin yeminleri, bu anlayışın bir yansımasıdır. Bir milletin ordusunu, ideolojik saplantılarla bölmek ve yıpratmak, düşmanlarımızın dahi başaramadığı bir ihanettir.
Bugün bize düşen görev, Türk ordusuna ve teğmenlerimize sahip çıkmaktır. Bu toprakların bağımsızlığı ve Türk milletinin bekası, Atatürkçü geleneği yaşatmakla mümkündür. Mete Han’dan Alparslan’a, Fatih Sultan Mehmet’ten Atatürk’e kadar süregelen bu kutlu mirası korumak, her Türk vatandaşının boynunun borcudur. Unutulmamalıdır ki Türk ordusu, yalnızca Türk milletinin ordusudur ve hiçbir ideolojinin aracı olamaz.
Teğmenlerimiz, tarihin onurlu bir mirasını taşıyorlar. Onların yanında olmak, yalnızca bir grup askeri savunmak değil, Türk milletinin şerefini ve bağımsızlık iradesini savunmaktır. Bugün sustuğumuz her hakaret, yarın milletimizin bağımsızlık meşalesini söndürmeye çalışanların cesaretini artıracaktır. Bu yüzden, Türk ordusunun Atatürkçü geleneklerine yapılan her saldırıya karşı dimdik durmalı, teğmenlerimizin yanında saf tutmalıyız. Çünkü bu mücadele, yalnızca bir meslek grubu için değil, tüm Türk milleti içindir.
Ne mutlu Türküm diyene!