Bazısı doğuştan, bazısı da sonradan şanssız oluyor üstadım, burnunun dibindeki ile mutlu olmak varken uzaktakilerle mutlu oluyor.
Uzaktakiler hep uzak kalıyor lakin. Ya farkına varmıyor ya da varmaya cesaret bulamıyor insanlar. Düşünemiyor bazen, bazen de gerçekler korkutuyor.
Bakıyor etrafına herkes mutluluk oyunu oynamakta çok başarılı, o da deniyor. Deniyor denemesine de olmuyor, üzerine yakışmıyor, belli oluyor.
İyi de neden mutlu görünmek zorunda ki insanlar! Mutsuzluklar, acılar, dertler insanı geliştiriyordu hani? Neden oyun oynamak zorunda herkes!
Herkes mutlu olmak zorunda mı ayrıca, mutsuz olmak da bir düşünce, bir tavır değil mi? Yani oyun oynamak daha mı kolay sanki, mutsuzluklar seni yıpratmıyor mu?
Gözyaşı dökmek bu kadar zor mu, içine akıtmak daha mı kolay, başkalarıyla paylaşmamak veya anlatırken gözyaşlarını tutmak daha mı kolay?
Yok yok, sen mutsuzsan herkes anlıyor, sen mutsuzsan herkes biliyor, merak etme sen, rahat ol yani! Kimse senin için üzülmüyor onu da bil! Onun için oyun oynama gerek yok. Ağlamayı öğrenmelisin. Mutsuzluklarından ders almayı, acılarla yaşamayı öğrenmelisin. Gözyaşlarını içine değil, dışarıya akıtmayı, salya sümük ağlamayı bilmelisin. Çünkü kodlaman böyle, çünkü fıtratın böyle…
Kimin ne dediği önemli değil, doğarken tek olduğun gibi bu dünya da göçerken de tek olacaksın. Tek gerçek budur! Ve yaşadıkların seni kamçılayan, seni taşıyan, seni tecrübelendiren olgulardır. Nasıl sevindiklerini herkese söylüyorsan, üzüntülerini hüzünlerini anlatmayı, senin için değerli olanlarla paylaşmayı öğrenmelisin. O halde oyunu bırakıp gerçek hayata dönmelisin.
Ağlamayı bilmeli, o hissettiğin duygularla yaşamayı öğrenmelisin. Başkaları için yaşamayı bırakmalısın! Mutluluğu nasıl dibine kadar yaşıyorsan, hüznünü de dibine kadar yaşamalısın. İstediklerini elde etmek için acıyı tüm hücrelerinde hissetmelisin. Ancak böyle bu hüznünden mutlu olabilirsin. Mutlu olmanın tadına varman için mutsuzluğunda tadına varmalısın.
OYUNU BIRAK, KENDİNE GEL! HERŞEYİ HİSSET, HER DUYGUYU DİBİNE KADAR YAŞA…