Ömrünün 50 yılını Türk milliyetçiliği ülküsüne adamış, cezaevlerinde Karadeniz Bölgesinde ilk idam cezası alan bir ülkücüyüm..
Ömrünün 5.5 yılını bu ceza ile ve toplamda 10 yıl cezaevlerinde yatarak bedel ödemiş bir Türk Milliyetçisiyim..
Bu nedenlerle son günlerde Alparslan Türkeş'in ailesinin kurduğu vakıflara yapılan saldırılarla ilgili, kısa dönemlerde de olsa İstanbul ve Samsunda Ülkü Ocakları başkanlığı yapmış, kendini Atatürkçü-Türk milliyetçisi olarak adlandıran 70 yaşına merdiven dayamış bir Samsuncu olarak, bir iki kelime ile kendi görüşlerimi ifade etmemin hakkım olduğunu düşünüyorum.
Genellikle spor ve ekonomi konularına ilişkin yazılar yazıyorum. Ancak klavyemde bugün parmaklarımı MHP camiasında yaşanan gerginlikler için gezdireceğim.
Öncelikle bu bir iktidar olma mücadelesinin bir uzantısıdır. Ekonomide sık sık telaffuz edilen 'Dış mihraklar dış güçler saldırıyor' faraziyeleri, ülkücü hareket içinde geçerlidir. Ancak tek fark, sözü edilen dış mihraklar ve dış güçler ne yazık ki kendi bünyelerindedir. Aldıkları görev ise harekete nifak tohumları ekmektir.
Ülkücü hareket, 1980 öncesi önce İslamcıların, ardından komünistlerin saldırılarına karşı birbirlerine olan inanç ve iman dolu yürekleri ile tüm imkansızlıklara rağmen birbirlerine omuz vererek, ülkeyi emperyalist güçlerin oyununu bozarak korumuştur.
Alparslan Türkeş engin görüşleri ve tüm ülke vatandaşları arasında ayırım yapmadan birleştirici ve üstün liderlik vasıfları ile kadrolaşamadan, kitleleşen bir hareketi sağlıklı temellere oturtarak hayata veda etmiştir.
Onun döneminde de, bünyede bazı ayrılıklar olmuştur.
'ÜLKÜCÜ ÜLKÜCÜYE SALDIRMAZ' başlıklı önceki yazımda da ifade ettiğim gibi, Avrupa Türk Federasyonlarının Kurucusu Lokman Kondakçı, MHP politikalarını onaylamadığı için bünyeden ayrılmış ve bazı kendini bilmezlerce hain ilan edilmiştir. Muhsin Yazıcıoğlu kendi doğrularını tercih etmiş yıllarca başkanlık yaptığı Ülkü Ocakları ile gönül bağını koparmadan, ayrı bir parti kurarak mücadelesini kendi bulvarında sürdürmüştür. Bu köşe yazarı olarak bünyesinden yetiştiğim kısa sürelerde de olsa, İstanbul Şişli ve Samsunda başkanlığını yaptığım Ülkü Ocaklarının politikalarını, tasvip etmediğim için Samsunda ocaklara muhalif bir dernek kurarak, genel başkanlığını üstlendiğim dönemlerde, ne MHP bünyesinden ne de Ülkü Ocakları bünyesinden bir tepki ile karşılaşılmamış, sadece dedikodulardan itibaren söylentiler ile muhatap kalınmıştır.
Nedeni elbette Alparslan Türkeş olmuştur. Çünkü kendisi hiçbir zaman bir başka partinin güdümüne girmemiştir. Bir konuşmada dengesiz konuşmalar yaparak ileri giden Devlet Bahçeli'yi "Ne mozaiği ulan" diyerek makamından kovmuştur.
Alparslan Türkeş'in "Ne mozaiği ulan" diyerek makamından kovduğu Devlet Bahçeli 'milliyetçiliği ayaklar altına aldık' diyen bir zihniyete esir olmuş, siyasi ikbal uğruna Andımızın okullarda okutulmasının kaldırılmasına, T.C tabelalarının kamu kurumlarından sökülmesine, ses çıkaramamış, iktidarın adeta koltuk değneği olmuştur. Böylece ülkücü hareketin iktidar olmasının önüne set çekilmiştir.
Köşemden eskisi ile yenisi ile yüreği ülke sevdası ile yanan milletinin değerlerini korumaktan başka hiçbir hesabı, kitabı olmayan siyasi ikbal kişisel çıkarlar peşinde koşmayan, tüm ülkücü kardeşlerime bir ağabeyleri olarak çağrıda bulunmak istiyorum.
Ülkücü gençler yani moda deyimle Z kuşağı, ülkücülerinin ilk hedefi öncelikle iyi bir eğitim almaları ülkelerine faydalı bir birey olarak kendilerini yetiştirmeleri olmalıdır. MHP'de görev yapan yöneticiler ise Dursun Önkuzu'yu, Süleyman Özmen'i, Mustafa Pehlivanoğlu'nu, Mustafa Dursun'u, Muhsin Yazıcıoğlu'nu hatırlamaları ve ülküdaşlarına yumruk sıkarken milyon kez düşünmelidirler. Tezgahlara alet olmamalıdırlar. Bu ekilen nifak tohumunun, kimlere yaradığının hesabını iyi yapmalıdırlar. Alparslan Türkeş'in bıraktığı miras Türk milliyetçiliği, vatanın bölünmez bütünlüğü ve egemenliğidir. Bu değerler bir takım hesaplara kurban edilemez. Kimsenin tekelinde değildir.
Yüreğine sağlık kardeşim. Allah yar ve yardımcın olsun.