Pandemi şartlarında tüm kahvehaneler, restoranlar, sinemalar, konser salonları, barlar, kafeteryalar kısacası tüm sektör hizmeti üreten sektörler kapalı ama TÜİK'e (Türkiye İnandırma Kurumu Yersen) göre işsizlik oranları azaldı.
Her 4 gençten 3'ü işsiz iken TÜİK'e göre, bu oranlar ön görülebilir rakamlar Cumhurbaşkanımız 'Projelere cebimizden tek kuruş çıkmayacak YİD modeli ile Türkiye şahlanacak' şeklindeki demeçlerinin ardından bugüne kadar hazineden, yani vatandaşın cebinden sadece kur farkı nedeniyle 61 milyar, 719 milyon 332 TL, yani 14 Avrasya tüneli, 12 Osmangazi Köprüsü, 8 Çanakkale Köprüsü ve 6 Yavuz Sultan Selim Köprüsü bedeli kadar bir para çıkmıştır. Tek kuruş yerine milyar liralar, bu milletin vergilerinden karşılanmıştır.
İnsanlar uçmadıkları havaalanlarına, geçmedikleri, hatta ömür boyu geçmeyecekleri köprü ve tünellere, yatmadan hayata veda edecekleri hastanelere, yine kendi vergileri ile para ödeyecektir.
Üstelik kendi kesesinden harcanan paraların hangi proje için ne kadar olduğunu öğrenme hakkı yoktur. Ticari sır olduğu için, açıklanmaz bilgi verilmez, sesini yükseltip hesap sormaya kalkanlar ise anında yatırımcı düşmanı, dış güçlerin maşası olarak ilan edilecek. Cumhurbaşkanına hakaretten OHAL yasalarına göre, kendini 4 duvar arasında bulacak.
Paralarımız nerede? sorularına muhatap olunduğunda ve vatandaşın 'İyi de yaptığınız sözleşmeyi benim adıma yaptınız hükümleri nelerdir, ne kadar ödeme yaptınız ve daha kaç yıl ödeyeceğiz?' sorularına klişeleşmiş 'Yapılan ve imzalanan sözleşme çerçevesinde proje yürütülmektedir' denilerek savuşturulacak.
Tarikat mensupları, vakıflardaki küçük çocuklara yapılan cinsel tacizlerl, bir şekilde yargının lütfuna mazhar olarak bu suçları işleyenlere, tacizde bulundukları küçük çocuklar ile evlendikleri taktirde tahliye edilecek. Kadına şiddet uygulayarak öldürenler mahkemelerde bir kravat taktıklarında iyi hal yasaları çerçevesinde az bir ceza ile kurtulacak, önleyici caydırıcı cezaların yerini özendirici teşvik edici bir hale getirilecek.
Yüzlerce kadına karşı bir linç kampanyası başlatılır. İstanbul Sözleşmesi gibi kısmen de olsa kadınları koruyan şemsiye ters düz edilerek şeriatın kadına biçtiği elbise giydirilmeye çalışılır.
Din bezirganları İslamiyeti gerek siyasi, gerekse ekonomik ranta alet ederek dünyalıklarını yaparlar ve bunun adı demokrasi olur. ABD Başkanı, Cumhurbaşkanımız şahsında ülkemize hakaret eder. Biz yine karşısında ceketimizin düğmesini ilikleyerek 'Kendilerine rahatsızlığımızı ilettik' demeçleri ile kendimizi avuturuz.
Emperyalizmin gazabına uğramakdan imtina ederiz. Oysa bu ülkenin ataları ve evlatları Kurtuluş Savaşında ve 12 Eylüllerde sağcısı ile solcusu ile binlerce can vererek ülkesinin değerlerini korumuştur.
Ülkede döviz kurları ve faizler tüm ekonomik dengeleri alt üst ederken biz kendimizi dev aynasında görerek Ekonomik mucizeler yaratarak en fazla büyüyen ve istikrara kavuşan ülke olarak değerlendirerek dünyaya kendimizi rezil ederiz.
"Arkadaşlara söyledim, Şu IMF'ye bir kaç milyar dolar borç verin zor durumdalar" şeklinde siyasi rant vecizeleri ile bugün zor durumda olan kurum 650 milyar dolarlık nakdi yardım için kesenin ağzını açmış Türkiye'ye ise 6.4 milyar dolar yardım yapmayı kararlaştırmıştır. Biz bu parayı almamak yerine, ne zaman geleceğinin hesaplarını yapar noktasına taşınmış bulunmaktayız.
Emeklilerimize memurlarımıza fazla zam yapmamak için, zamların tarihi üzerinde oynayarak halkın yaşadığı gerçek enflasyonu görmezden gelerek yüzde 8 zam yapmayı, marifet sayan hükümet, kapıda mağdur dilenen kişilere verilen 1100 TL gibi bir bayram ikramiyesini, 5 yıldır değiştirmeden aynı rakamı ödemekle yine mucizevi dünyasını genişletmiştir.
Özal ve Demirel zamanında yapılan köprüler, bayramda ücretsiz iken bu hükümet tarafından yapılan tüm köprü ve otobanlardan alınacak ücreti bayram coşkusu ile vatandaşa müjdeleyerek, mucizelerini sürdürmüştür.
Yüzlerce örnek verilebilir. Ancak mucizeler diyarında gezindiğimiz ülkemize, karşı yapılanları kuma gömdüğümüz 3 maymunu oynadığımız bir konuyu gündeme getirerek bugünkü yazımı noktalamak istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde Galatasaray Futbol Takımımız, Yunanistanın kapısında PCR testi bahanesi ile kapıda aşağılanmış ve Fatih Terim yerinde bir kararla takımı geri çevirmiştir. Kendimizi sağlık alanında dünyanın enleri arasında ilk sıraya koymamıza rağmen, Yunanistan bile bunun farkındalığını tespit edememiş.
Üst düzey yetkililerimiz ise sadece sanki KINAMA BAKANLIĞI personeli gibi "Bu hareketi tasvip etmemiz mümkün değil, şiddetle kınıyoruz" şeklindeki demeçleri ile yine milletimizi hüsrana uğratmışlardır. Oysa bu noktada gösterilecek en olumlu tepki Yunanistan'a bir nota vermek olabilirdi.