Merak etmeyin hemencecik açıklıyorum!
“Devletin malı deniz yemeyen keriz” deki “devlet malı” var ya o işte Beytülmâl!
Anlamadın mı yani şimdi?
Ne sen olsan yemez misin?
Anlayamadım şimdi bende…
Neyse baştan anlatayım ben şimdi öyleyse. Yapacak bir şey yok!
Şimdi biz hani bir ülkede yaşıyoruz ya, heh!
İşte orada ki herkes bu ülkede özgür yaşamak için kendi kurdukları bir sistem var ya, onun için kazandıklarından devletleri için para ayırıyorlar ya, vergi adı altında veya herhangi bir ad altında devlet denilen kurumun işlerini yürütmesi için ödediğimiz para var ya, işte ona deniyor bu Beytülmâl!
Yani senin benim param, çoluğumun çocuğumun rızkı, boğazımdan kestiğim para, emek ve benzeri tüm şeyler.
Ticarette batanların en önemli hataları bence kazandıkları paraların kendilerinin olduğunu düşünerek onları harcamalarıdır. Sonra başkasının parasını ödemeye geldiğinde sıra sıkıntıya düşerler. Onun için dikkatli olmalı ticaret yapanlar. Atalarımızın dediği gibi, “Ayağını yorganına göre uzatmalı”. Ha uzatmıyorsa sıkıntılara göğüs germeli.
Tabi bu Beytülmâl'ı idare edenler içinde geçerli. Yani bu Beytülmâl sizin paranız değil. Çoluk çocuğunuz parası değil, ananızın babanızın, atalarınızın parası değil. Aslında bu para yandaşlarınızın da parası değil. Sizin şahsi işlerinizin yapılması, kendi reklamınızın yapılması için emrinize verilmiş bir para değil!
Hele ki siyasetçi iseniz, sizin paranız hiç değil. Beytülmâl halka hizmet etmeniz için size teslim edilmiş bir emanettir. Yaptıklarınızın bedelini inanıyorsanız Allah’a, inanmıyorsanız da Allah’a ödersiniz. Cebinizde paranız var ise reklam yapın. Kendinize ait pulunuz var ise yandaşlarınıza yemek söyleyin. Cebinizdeki paranıza kıyabiliyorsanız gezin tozun. Doğru olun dürüst olun, çünkü o zaman kazanan hem siz olacaksınız hem de biz olacağız!