Hani bilirsiniz kahveler, kuaför, terzihaneler ve bazı iş yerleriyle, her gün seyahate mecbur olduğumuz taksilerde bir araya gelen, konuşan ve siyasi yorumların ardından; “ Ben olsaydım başbakan, ben olsaydım filan bakan, ben olsaydım milletvekili...” diye sıralanıp ardından da; 'ortalık güllük gülistanlık, ekonomi tıkırında, kalkınma hızı yüksek hızlı tenden daha hızlı olurdu...” diye devam eden cümlelerin sahipleri gibi, ben de diyorum ki, partiler milletvekili adaylarını belirlerken, özellikle parti kurmaylarına, seçici komisyonlarda, mülakat jürilerinde görev alanlara parti lideri olarak kendilerini de mülakata tabi tutar ve mesela şöyle bir sorunun ardından listede kendisine uygun bir yer verirdim.
Bu soru illerin vazgeçilmez duayen vekilleri için de geçerli olan bir sual olurdu benim indimde; “ Sen mülakat ve değerlendirme kurullarında yer almış, kaç dönemdir de ilinin liste başı milletvekilisin. Şimdi söyle bakayım, son seçimde senin ilin veya seçim bölgenden kaç milletvekili seçildi?..”
Cevap; “ Son seçimde üç, beş, yedi, sekiz v.s.. seçildi cevabına, “ ilin kurmayı, partinin ağır topu olduğuna göre bu seçimde senin bu gücünü de ortaya koyarsak kaç vekil çıkar?..”
Öyle ya, parti büyüğü, kurmay kadrodan ve hele o ilin değişmez liste lideri olduğuna göre mutlaka bir fark oluşturacaktır, olmalıdır da... Verilen cevap mesela; “ Beş vekil çıkarmıştık efendim!...”
Lider; “ Peki senin katkınla şimdi kaç vekil çıkar? Öyle ya güçlü ve karizmatik bir vekilsin?..”
Cevap; “ Efendim şimdi en az altı, hatta belki yedi vekil de çıkarabiliriz?..” diye cevap vermesini beklemek en tabii hakkımız olduğu kadar, liderin de ona; “ Şimdi, ilin ağabeyi, güçlü bir vekil olarak listeyi sürüklemen için seni altıncı veya yedinci sıraya koyuyorum!..” deyip, ildeki gücünü, bu tüm seçimlerin liste başı yiğit vekilinin gerçek ağırlığını, ildeki potansiyelini görmesi gerekmez mi?
Ben mesela güneydoğuda bir ilin yıllarca bakanlık yapmış milletvekilinin kendi köyünde rakip partiden çok az, hatta dört kat fark yediğini bilirim.
Bu nasıl bir kurmaylık ve tabanda karşılıktır ki, bırakın şehrinde, ilinde, ilçesinde köyünde esamesi olamayan bu şahıs, yine esamesi olmayan partiler karşısında defaatle eziliyor, ama parti kurmayı olarak liste başı vekillik garanti?!...
Açık söylüyorum, bence bu işi sadece benim dediğim gibi değil, müteveffa DEMİREL’in de uyguladığı gibi, hatta ondan mülhem SAYIN TANSU ÇİLLER’in bizzat yaptığı gibi yaparsınız ve vekilinizin seçmeni yanında gücünü görürsünüz.
Benim ilk milletvekili seçildiğim 24- aralık/ 1995 - tarihinde Samsun’dan DOĞRUYOL PARTİSİ’nin kurmayı ve genel merkezlerinin de gözdesi olan bir milletvekiline Sayın Çiller sorar; “ Ağabey, Samsun’dan kaç milletvekili çıkarırız?”
Cevap; “ En az beş vekil çıkarırız sayın genel başkanım!..”
Çiller; “ Öyle mi ağabey!.. O halde seni beşinci sıraya koyuyorum!..” der ve seçimde o zaman onbir olan vekilin sadece iki (2) tanesini çıkarırlar. Ben kurmaylar sınıfta kalsın demiyorum, kurmayların seçim bölgeleri ve tabanda karşılıklarının ne olduğunun veya olması gerektiğinin görülmesi, anlaşılmasını istiyorum.
Bundan böyle milletvekilliğine de niyetim olmadığı için partiler benim bu tesbitlerimden yararlansın, üst düzey kadrolarının tabanda karşılıklarını iyi görsünler, dahası onlar da sadece lidere, genel merkezdeki belirleyici güçlere değil, seçmene, halka, tabana yatırım yapsınlar istiyorum. “...İlinde yıprandı!...” öyleyse ne yapalım, alalım bir başka şehre veya eksiklerin çok da görülemeyeceği büyükşehirlere!..
Kanaatimce bundan böyle seçmen vekilini gerçek sarraf terazisinde tartarak satın alacak. Yani madenin hamını hasını hassas bir şekilde ölçecek, tartacak ve öyle alacak.
Şimdi adayların liste başı olan vekil ve bakanlarına dostça bir hatırlatmamdır; Bir önceki seçimde ilinizden çıkardığınız milletvekili sayısına en az bir vekil ilave edebilecekseniz, bu başarı bir oranda yine sizin olacak. Yok, vekil sayısı aynı veya Allah vermesin vekil veya oy sayısı düşerse kusura bakma olduğun yeri hak edemedin, mevzini koruyamadın!. Bunun bedeline de razı olacaksın, her ne ise onun bedeli?!..
O halde dostlara ve özellikle, liste başı garantisiyle seçime giren parti kurmayları ve uğruna üç dönem prensibinden dahi vazgeçilen muhterem vazgeçilmezlere demem o ki; Bu kardeş ikaz ve sorgulamasının size bir sonraki seçimde yapılmamasını istiyorsanız, gece-gündüz demeden şu otuz günü koşmalısınız. Tüm esbaba tevessül ile Allah’a iltica etmelisiniz, samimi, ihlaslı bir şekilde seçmeni bir başka kucaklamalısınız!
Biz, aday olmayan eski vekiller olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın 23- mayıs akşamı bize verdiği startı aldık. Elimizden geleni, sizler de arazide bizleri yanınızda gerçek anlamda görmek isterseniz sizinle nefes nefese koşmaya hazırız.
Ya siz! Sizler de bugün start alıyorsunuz!.. Allah yardımcınız olsun. İhlas ve samimiyetinizden ödün vermeden Allah için hep beraber koşalım.
Söylüyorum, hani var ya; 'Demedi deme İbrahim!...' sözünde olduğu gibi, telafisi olmayan bir yanlış ve eksik sonuca asla meydan vermeden, artık; ( beraber yürüdük!..) değil, hep beraber koşmak, hem de son sürat koşmak zorundayız.
Allah bu milletin ve bu milletin zaferini bekleyen İSLAM ÜMMETİNİN yardımcısı olsun! Allah’a emanet olunuz
Selam ve dualarımla....