SAYIN CUMHURBAŞKANIM!
SAYIN ULAŞTIRMA BAKANIM!
SAYIN İÇİŞLERİ BAKANIM!
SAYIN İLETİŞİM BAŞKANIM!
SAYIN RTÜK BAŞKANIM!
SAYIN TRT GENEL MÜDÜRÜM!
SAYIN ÖZEL BASIN VE YAYIN KURULUŞLARININ İLGİLİ, YETKİLİ YÖNETİCİLERİ!
SAYIN PROGRAM YAPICILAR!
HANIMEFENDİLER!
BEYEYEFENDİLER!
VE AZİZ MİLLETİM!
Ülkemiz, stratejik konumu ve jeopolitiği itibarıyla tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu, geleceğe dair aleyhimizde çoğu dost zannedilen ülkelerin ve bir çok liderin kötü emel ve hesaplar peşinde koştuğu aziz vatanım, bilerek veya bilmeyerek bu emellere hizmet eder konuma getirilmektedir.
Bunca güzellikler ve devasa hizmetlerin adeta hiç birisi millete, bu hizmetleri üretenlere teveccühü, sevgiyi ve saygıyı hak ettiği şekilde göstermesine zemin hazırlamamakta, bilakis, ciddi manada kaos, sansasyon, yönetime güveni sarsıcı, ahlaki, milli ve manevi değerlerimizi yerle bir eden, hükümet yanlısı veya karşıtı basın ve medya, bu iddialar ve ateşe su değil, benzin taşıyan bir felaket gayyasına dönüştürülmek istenmektedir.
Ya kanunların eksik ve yanlışlıklarından, ya da uygulayıcı bakan, kurum, kuruluş ve yönetici kadroların zaaflarından kaynaklanan bir yanlış, yazılı, görsel, sosyal ve internet zemininde MEDYAMIZ kanalıyla ciddi bir ifsat ve bana göre tehlikeli bir geleceğe doğru, kendi ayaklarımıza kurşun sıkarcasına sürüklenmektedir.
Demokraside özgürlük ister basın, isterse ferdi planda olsun, bir başka insanın özgürlük alanına tecavüz edilemeyecek noktaya kadar kullanılabilir. Hür ve özgür basın adına, bu derece manipülatif, yönlendirici, kaotik ortam oluşturan habercilik anlayışı hemen hemen dünyanın hiç bir ülkesinde yoktur.
Seksen beş milyonluk bir ülkede elbette istenmeyen, asla olmasına rıza gösterilmeyecek çirkin fiiller, cinayet ve ceraim olabilecektir. Keşke olmasa, keşke insanlar yine başka insanlar ve sosyal hadiselerle birer suç aleti haline getirilmese! Ama bu durumun, bugünki sefahet derekesini düşen ahlak, eğitim, aile ve kurumlarla salaha kavuşturulması imkansız görülmektedir.
Onlarca, yüzlerce ve hatta binlerce haberin anında kulaklarımıza fısıldandığı, ister iktidar yanlısı, isterse iktidar karşıtı maksatlı yayın yapan özel ve hatta onunla bu yanlışlarda yarış yapmayı kendine vazife addeden Devletimizin yayın organı TRT’mizin bile, aynı ateşe su yerine benzin taşıyan, suçların yayılamasına bilerek veya bilmeyerek hizmet etmekte olduğu tablosuyla karşı karşıyayız.
Mesela bizdeki habercilik anlayışında, hemen hemen tüm haber kanallarının duyurularında şunu görürsünüz; "Gördüğünüz çarpıcı olay veya hadiseleri hangi türden olursa olsun, hatta sizce haber değeri olmasa bile, bizim onu haberleştireceğimiz, hale getirmemiz mümkündür. Mutlaka görüntüleri çekin ve bize gönderin, biz de onu haber yapalım…" mealinde spotlar geçmektedir.
Bütün bir milleti, özellikle sosyal medya fenomeni olma arzusunu taşıyan insan ve kesimleri ajanlığa, suçların basın yoluyla sirayeti, yayılması ve ülkeyi bir suçlular, caniler ve ahlaki sefahet toplumu şeklinde dünyaya teşhir etmesi garabeti yaşanmaktadır.
Devletin, mesela emniyet ve istihbarat kuruluşları, konularla ilgili özel sorumlu birimleri varken, sözümona hem de iktidar yanlısı diye bilinen - isimlerini yazmıyorum, siz onları zaten biliyorsunuz— medya kuruluşları sözde suçluları yakalama, açığa çıkarma, bütün ülke insanına sanki her gün bahse konu rezaletler işleniyormuş veya artık bunlar basit vakai-i adiyedenmişcesine, suçu basın yoluyla adeta meşrulaştırıp yayan, kanıksanmış "Aman sen de! Ne varmış bunda" dedirten, çoğunluğu sabah ve öğle sonu proğramlarında evlerinde veya iş yerlerinde genç ve yaşlı hanımların izlediği magazin haberleri, niteliğinde sunulan bu programların ülkenin ve geleceğimizin hayrına olduğunu kim iddia edebilir?
Aile olamamışların aile bakanlığı yapabildiği, yuvası yıkılmış, sebebi ne olursa olsun birinci, ikinci ve hatta üçüncü kocasını boşamış veya tarafeynin birbirini boşadığı, ülkem adına hiç de iyi örnek olmayan bir çok hanım sunucunun şöhret olup, itibar gördüğü bir hale gelmiş olmak ibret ve dehşet denecek bir gaflet veya ihanettir.
Efendim neymiş bu sunucular suçları ortaya çıkarıyor, hatta polise yardımcı oldukları için ödüllendirilmesi dahi gerekirmiş. Peki bunu ortaya çıkarmak, suçluları teşhir edip yayılmasına katkı sağlamak değil, yakalanıp edinilebildiği kadar delilleriyle yargıya teslim edilmesi kolluk hizmetlerindeki görevlilerimizin emniyet, jandarma ve istihbarat görevlilerinin işi değilse o kurumlar niçin var? Kimin görevini, üzerine vazife olmayan insanlara sırf reyting ve reklam malzemesi yaptırmak için tevdi ettik? Bu durum hangi yasanın verdiği imkanlardan yararlanılarak icra edilmektedir?
Bir zamanlar, Tercüman Gazetesi'nde merhum Mithat Sertoğlu’nun PEHLİVANLAR TEFRİKASI yayınlanır, biz de, ata sporumuzun bu eşsiz kahramanlarının pehlivanlık hikayelerini okur, milli gurur ve heyecanımızı tatmin ederdik. Şimdi aynen bunun gibi, bir zamanlar Cem Gariboğlu’nun işlediği Münevver Karabulut cinayeti haftalarca, Türk medyasının ana haberi noktasına taşındı ve gece gündüz 'Kesikbaş Cinayeti' haberi olarak medyamız tarafından kullanılarak insanların, duyguları ve saygıları dumura uğratıldı.
Bana göre, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet Mustafa (sav) Efendimizin, "Ölünün ardından, ölen erkeğin geride bıraktığı eşi hanımefendi hariç, diğer tüm aile için yas ve taziye üç gündür." mealindeki hükmü, yaraların kaşınması, aynı acıların haftalarca, aile efradına yaşatılması bir kul hakkı ve ilgili şahısların dava açmasına imkan tanıyacak kadar bir suistimaldir.
Siz hangi hakla reyting, görülebilir olmak ve en iyi haber kanalı iddianızı pekiştirmek için, başkalarının acılarını istismar edebiliyorsunuz? Allah aşkına size bu yetkiyi, kul hakkına tecavüz suçunu işleme imkanını kim ve nasıl vermektedir?
Yukardaki fıkhi hükümden bilistifade, haber değeri olsun olmasın benzer ölüm ve cinayetlerin haberi üç günden fazla basın ve medyanın tüm birimlerinde yasaklanması, dini olduğu kadar, ahlaki de bir sorumluluktur. Gidin sorun bakalım günlerce ekranlarda cinayetlerde ailesinin bir ferdini, bebek, çocuk, genç ihtiyar, yaşanan bu cinayetlerin tefrika edilmesini ölenin yakınları ne kadar tasvip etmektedir? Velev ki, bundan aile rahatsız olmasa bile, milletin psikolojisi ve özellikle yaşıtları olan çocukların ve insanların ruh dünyası bundan nasıl etkilenmektedir?
Geçen günü, 17 Ekim'de sekizinci yaşına giren kız torunum bana; "Dede Narin gelecek mi? Niçin her gün bu haberler işleniyor, bu olaylar çok mu oluyor ki hep bunları görüyoruz, biz onu. Tekrar aramıza dönecek diye mi bu kadar televizyonlarda izliyoruz?" türünden sualler soruyor! Belliki yavrumu, bu bizim izlediğimiz haberlere takılması bu derece etkilemiş. Siz hangi hakla ülkenin geleceği olan yavrularımıza, bu iç karartıcı haberleri günün beş vaktinde sunup, insanların ruh dünyasını mahvediyorsunuz?
Şimdi yukarda kendilerine bu yazımla seslenme ihtiyacı duyduğum başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, tüm bahse konu yetkililere sormak istediğim soru şudur; 21 Ağustos'ta kaybolup, 19 gün sonra-8 Eylül cesedi bulunan Narin, yavrumuzun takriben iki buçuk ayı aşkın bir sürede, basının ve dünyanın gözü önüne serilmesinden ne amaçlanmaktadır?
Her gün basın ve özellikle görsel medya, bundan neyi amaçlamakta, suçu ve suçluyu ortaya çıkarma konusunda ne elde edebilmiştir? Bu iş, emniyet ve yargı tarafından ciddi bir takipte ise, sonuçta suçluları ceza evinde ömür boyu beslemek yerine de idam edebilme gibi ciddi önleyici yasal bir tedbiriniz yoksa, siz neye hizmet etmektesiniz?
Öncelikle ve defaatle bir çok yazımda, hatta parlamentoda milletvekili olduğum dönemlerde yaptığım konuşmalarda idam bir insan ve hayatta kalabilmek için bir insanlık hakkıdır. Kasten (âmden) cinayet işleyenin cezasının idam olması veya kısasen öldürülmesi bir ilahi hüküm olmak yanında, ölenin varislerinin katil üzerindeki- varis vaz geçmedikçe- mutlak hakkıdır ve bunu kimsenin bağışlamaya, affetmeye, ceza evlerinde yeni suç örgütleri üyeliğine dönüştürme hakkı yoktur. Bu beşerin, özellikle de adına çıkardığımız her yasadan dolayı irtifa kaybettiğimiz, bugün ki iktidarın bunca başarılı hizmetlerini gölgede bırakan ve bizim hiç bir değerimizle örtüşmeyen AVRUPA BİRLİĞİ UYUM YASALARI ÇERÇEVESİNDE yaptığımız tüm düzenlemeler gibi bu yasalarımız da, cinayetlerin asimetrik bir şekilde artmasına, bahse konu basın organlarıyla da hem bizim ahlaki değerlerimizin erezyona uğramasına, hem de cinayetlerin sıradanlaştırılmasına zemin hazırlamıştır.
Konu yargının işi ise, Diyarbakır’da görülen mahkemede onlarca basın ve yayın organın bulundurulması veya çağırılması, adeta, seçim sonuçlarını YSK önünde haber yapmak isteyen basın mensupları gibi, başkalarının özellikle de ölü sahibi ailelerin hangi haleti ruhiye içerisinde olduğunu önemsememek, bir basın ve ülkenin genel ahlak sorunu haline gelmiş değil midir?
Allah lillah aşkına!
Bu olayın elbette haber değeri var, her birerimizin ciğerini parçalayan, yukarda bahsettiğim hemen aynı yaştaki torunumun halet-i ruhiyesini, Allah vermesin- herkesin empati yaparak olaylara bakmasını temenni ediyorum.-
Bu olayın magazinleştirilmesi, hatta belki gelecekte senaryolar filimler hazırlanmasına konu edinilmesi söz konusu olabilecek noktaya niçin taşınmak istenmektedir? Bu basın haber anlayışını cinayeti çözmeye mi, karmaşaya, kaosa dönüştürülüp, esas ilgili kurumların başta adli müesseselerimiz olmak üzere tüm devlet birimlerine güveni sarsmaya vesile olacağı nasıl düşünülmemektedir?
Soruyorum;
Bana bir yetkili iki buçuk aydır gündemden düşürülmeyen bu olayın üzerinde neden bu kadar durulduğunu, bu olaydan sonra iki yaşındaki üvey kızına tecavüz edip ölümüne, İstanbul Fatih'te iki genç kızı öldürüp kuleden atan cani dahil onlarca bildiğimiz belki bilmediğimiz cinayetler haklı ve doğru olarak üç- beş gün basın konusu edilirken ve Gazze’de binlerce çocuğun katli adeta unutulur ve unutturulurken, NARİN kızımızın katlini aylardır konu edinmenin pratik bir faydasının olduğunu birileri gelsin Allah rızası için anlatsın! Acilen, bu konuyu basının ilgi alanından çıkarıp, sadece ilgili kurumların kendi işleri olduğu gerçeğiyle değerlendirmek ve mutlaka bir yayın yasağı getirmek elzemdir.
Bu bir sansür değil, konu olmayacak kadar, sadece ülkenin değil, dünya kamuoyunun gündeminde, hem de ahlaki çöküntümüzü teşhir eder mahiyette tutulmuş, pehlivan tefrikaları mesabesinde farklı bir magazin hüviyeti kazanmıştır. İlgili kurumlara sormak isterim, batı medyasında, bir çok kanunumuzu maalesef aldığımız Avrupa Birliği Ülkelerinde böyle haberler nasıl ve ne sürede yapılmakta, mesela cinayet görüntüleri, trafik kazaları, ölenlerin bizdeki gibi cesetleri mozaiklenmeksizin yayınlanmakta mıdır?
Ey RTÜK! Allah aşkına sen ne iş yaparsın?
Ey TRT! Devletimin ve aziz milletimin televizyonu bu konuda sen neler yaptın? Varsa kanın boşluklarının, kendi ülkemiz ve batı ülkelerinin normları açısından değerlendirilmesini sağlayıcı bir basın ahlak yasasının çıkarılmasına imkan hazırlayan bir düzenlemenin Parlamentoya gelmesini sağlayacak hangi adımları attın?
Ey İletişim Başkanlığı!
Evime üç yüz metre mesafedeki kurumundan, bizzat Başkanla bu ve benzeri konuları görüşeyim diye defaatle randevu talep etmeme, eski bir milletvekili olarak tecrübe ve kanaatlerimizi paylaşmak için randevu verme nezaketini göstermeyen Başkan! Allah aşkına bu konularda siz neler ürettiniz? Dezenformasyonla ilgili çalışmalarınızın içerisinde gün içi yukarda bahsettiğim suçların yaygınlaşması, kocasıyla karısını aynı programa alıp, kadının alenen zina yaptığını, çocuğunun veya çocuklarının ondan değil bir başkasından olduğunu, buna rağmen erkeğin bana tekrar geri dönmeni istiyorum…" ahlaksızlıklarının hem de tekrar ediyorum iktidar yanlısı, çok kıymetli bir ilahiyatçı ağabeyimizin oğlunun riyasetindeki TV’lerde sunulmasını önlemek, bu ahlaksızlıkların meşrulaşmasına zemin hazırlamak cürmünün, Allah yanında tüm şeriklerinizin de ilahi huzurda bir vebali olduğunu düşünüyor musunuz?
Sayın Cumhurbaşkanım! Biliyorum bunca ülke ve uluslararası sorunla cebelleşirken bunlara vakit ayırma imkanınız yoktur. Ancak, oluşturulan ülke yapılanmasında herkesin gözü sizden gelecek talimatlardayken bu konuda da acilen sizin - kim ne der?- ine bakmaksızın bir önleyici düzenlemenin yapılması için tüm birimlere emir vermeniz elzem olmuştur.
Daha iyi ve mutlu bir geleceğe ve habercilik anlayışına kavuşmamız dileğimle!