Bugün, 3 Kasım 2002 seçimlerinin üzerinden tam 22 yıllık, diğer bir ifadeyle neredeyse çeyrek yüz yıla yakın bir zaman geçti.
Öncelikle yirmi iki yıllık başarılarla dolu iktidarı, onun Sayın Genel Başkanı, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı, onun şahsında tüm emeği geçenleri tebrik ediyor, hayatta olup bu hizmet kervanında hasbi olarak koşan, ceht ve gayret sarfedenleri tebrik ediyor, ölümleriyle aramızdan ayrılanlara da C. Mevlay-ı Zü’l- Celalden sonsuz rahmetler diliyorum.
Demokrasi ve özgür basının söz konusu olduğu ülkeler, günümüz dünyası ve özellikle bizim gibi stratejik önemi haiz bir coğrafyadaki ülkenin, tek başına ve bir lider etrafında 22 yıl ayakta kalması, bir partinin o ülkeyi yönetmesi başlı başına bir olaydır.
Üzerinde belki onlarca doktora çalışması yapılmasını gerektirecek bir sosyolojik vaka, siyasal bir devrimdir. Hiç bir nedenle ne mahalli ne de genel seçimleri zamanından sonraya ertelemeksizin, hatta bazen şartların gereklerine binaen erkene dahi alarak tüm seçimleri şaibesiz ve özgür bir ortamda yapma imkanını bir iktidar sağlayacak ve tüm seçim sonuçları o partiyi iktidarda tutacak.
Bu durum kelam tabiriyle mümteni, günümüz dünyasında adeta olağan dışı bir hadisedir. Onlarca parti seçimlere girecek ve her türlü propoganda serbest yapılabilecek ve tüm seçimleri- bir iki mahalli seçim hariç- ipi göğüsleyerek açık ara birincilikle tamamlayacak. Bu gerçekten hem demokrasi hem de siyasi parti ve lideri adına yazılacak bir zaferler destanıdır.
Demokrasiyi kutsayan, ona olağandışı kıymetler atfeden birisi değilim. Nobel denilen ödüllerin benim için hiç bir kıymet-i harbiyesi de yoktur. Ancak o ne menem bir ödül ise, demokrasiyi en güçlü şekilde sandıktan iktidar olma başarısıyla yaşatan Türkiye ve onun bugün ki lideri, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı, bugünki dünyanın önem atfettiği en ciddi ödülü Nobel ise, onunla ödüllendirmelidir.
Kolay değil, bir çok darbe teşebbüsüyle alaşağı edilmek isteneceksin, 15 Temmuz 2016'da ABD ve İsrail destekli FETÖ hainin darbesine muhatap olacaksın, olağanüstü ekonomik kıskaçlarla mengenede sıkıştırılacaksın, milletin soğan, patates söylemleri ve oluşturulan sun'i geçim sıkıntılarıyla baş edecek ve tam 22 yıl demokratik kurallar içerisinde seçimleri yapacak, şaibesiz bir şekilde bihakkın iktidarda kalacak, cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi denilen adeta bir devrimi de gerçekleştireceksin ve hala güçlü, adeta en azından şimdilik alternatifsiz olarak iktidarda olacaksın, bu dünyanın şapka çıkarıp ders alması gereken bir liderin demokratik zaferidir.
Zaman zaman, yerli ve yabancı bir kısım çevrelerin reise, yani Sayın Cumhurbaşkanımıza 'DİKTATÖR' suçlama ve yakıştırmasını yapmaları, yukarıda ifade ettiğimiz onlarca seçimden zaferle çıkan bir parti ve lidere yapılabilecek en büyük bühtan, isnat ve çirkin bir iftira olsa gerek.
Ancak onların da tüm dünyanın da hafsalasının kavrayamadığı bir şey var, o da yaşanan bunca badire, darbe ve darbelere teşebbüsler ortadayken bir lider nasıl ayakta kalabilir? Her halde bu olağandışı bir güç değilse olsa olsa bir tür diktatörlüktür suçlamasına tevessül edilmek istenmiştir. Ama tüm dünya çok net şekilde biliyor ve görüyor ki, Türkiye 1950'lerden sonra demokratik kurallarla en şaibesiz bir şekilde, seçimlerle iktidar ve sayısız renkte muhalefet partilerinin seçimlere katılma oranının en yüksek olduğu ülkelerden birisi olarak seçimlerini yapmakta olan bir ülkedir.
Buna rağmen, bize kendi iktidarımızı sandıktan özgürce çıkarmayı fazla gören ABD ve onun yerli uşakları, siyonist ve bizantist oyunlarla, seçimlerden arzu edilen sonuçları elde edemeyen hain işbirlikçileri üzerinden kendi menfaat ve çıkarlarına hizmet edebilecek satılmış bir kısım alçaklar üzerinden darbelerle hem demokrasimizin hem de ülke ekonomimizin dümura uğratılması için rutine bağladıkları, takribi on yılda bir yapageldikleri darbelerle, kanlı cinayetlerle ülkemize diz çöktürmek istemişlerdir.
Bunun içindir ki, üç seçim zaferden zafere, seçim sonuçlarıyla da ülkeyi ekonomik refaha kavuşturan merhum ve mağfur ADNAN MENDERES'e 27 Mayıs 1960 darbesini yapmış, üç büyük devlet adamını idam sehpasına taşımışlar, 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat 1997 postmodern darbesi, 27 Nisan 2007 e- muhtırası ve 15 Temmuz 2016 kanlı darbesi bu ülkeye ağır bedeller ödeten iç ve dış cephe hainlerinin müşterekliğinde cereyan etmiş, ülkemiz trilyon dolarlık ekonomik kayıplara, insan ve değer erezyonumuza da vesile olunmuştur.
Şimdi sorun onlar açısından, bir siyasi lider, kendisine bunca kumpas, bunca darbe teşebbüsü ve ihanete rağmen nasıl olur da ayakta kalabilir ve 22 yıl, tüm emperyalist dünyanın üzerinde hesapları olan bir ülkenin iktidarını elinde tutar? Öncelikle tüm dünyanın ve hususan da AK PARTİ camiasının bu realitenin ana amillerini çok iyi irdelemesi, neden ve niçinlerini sosyal siyaset bilimi açısından tahkik etmesi lazımdır.
Bahse konu başarı, karşısında - tabir yerindeyse- şapka çıkarıp selam durulacak siyasi bir güç ve yönetim kabiliyetidir. Öncelikle bu hakikatı kabul ve teslime mecburuz. Elbette bunda, ülkeye yapılan namütenahi güzel ve takdire seza hemen her alandaki hizmetlerin payı büyük olduğu kadar, lidere duyulan güven ve Allah’ın kendisine verdiği bir kısım kabiliyetler, siyasette toplumu kucaklama ve hatta dünyayı yöneten tüm siyasi liderlere örnek olma derecesindeki saygınlık ve itibardır. Bunu artık dost/ düşman herkes kabul ediyor.
Siyasette nevzuhur lider olmakla, lider doğmak ayrı şeylerdir. Kimileri hasbelkader, bazı mihrak ve odakların marifetiyle mevsimlik lider olur ve mevsim sonu sonbaharın sarartıp toprakla buluşturduğu yapraklar gibi dökülür, tarih ve siyaset sahnesinden çekilirler. Bunlara örnek çoktur.
Bazıları da vardır ki, kaderin ilahi sevk-i tabiisi, şartların ve siyaset sosyolojisinin tahmil ettiği sorumlulukları da sırtlanacak bir yaradılışa sahip, siyasi liderlik vasfını haiz olarak siyaset sahnesinde yer alırlar. İşte Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, böyle bir siyasi liderliğin misyonunu yüklenmiş ve gereklerini de ifa etmeye çalışmıştır. Şimdi, 22 yıl sonra geldiğimiz nokta ve yarınlara dönük siyasi risk analizimizi yapmak, başımızı iki elimizin arasına alıp şakaklarımızı, beynimizi zonklatacak bir şekilde sıkıp, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm iktidar mensuplarının ciddi bir muhasebe yapması gerekir.
Nereye gidiyoruz? Bunca başarı ve tarihi hizmetlerin yanında niçin ağustos güneşi altındaki kar ve buz misali eriyor, eritiliyoruz?
Bunca büyük hizmetlerin, başarı dolu yılların, son dönemlerde çapsız bir kısım siyaset figürü ve bürokrasi fenomenleri eliyle heba edilmesi de ne demektir? İnşallah bunu bir sonraki yazımızda analiz etmeye çalışalım. Başarı dolu nice yirmi iki yıllara duamızla..
Allah’a emanet olunuz.
Bir tek satırına katılmadığım bir yazı. İkdidarın güzelleme yapmak hiç bir sorunu çözmüyor. BOP için iktidara gelenler, ülkemin geleceğini götürdü.
Samsun için ne yaptın uzun kaya hangi hizmetin var ne anlatıyorsun Samsuna hiç bir emeği olmayan kişilerden birisiniz
Bugün bir markette vatandaşın biri alışveriş yapmış.Üzerinde ne nakit ne kredi kartı yoktu.Kasiyere bir iban verin oraya göndereyim dedi kasiyer olumsuz cevap verdi.Vatandaş alışveriş yapan insanlara sormaya başladı, ibanınıza para göndereyim kredi kartınızla benim ödememi yapar mısınız diye.Ben dahil kimse yardımcı olmadı.Tayyibin en büyük hediyesi asıl bu: güvensizlik.Uzunkaya nokta noktası da ipini sermiş ununu eliyor.