Mustafa Kemal Atatürk'ü silikleştirmeye yönelik gayretlerin beyhude olduğu milli bayramlarda bu işe soyunanların adeta gözüne sokulmaktadır. Anıtkabir deki coşku korona döneminde bile balkonlardaki heyecan bugünkü varlığımızı borçlu olduğumuz büyük öndere her kim mevki ne olursa olsun gerekli dersler verilmektedir.
Ancak yandaş firmanın yalakalık adına bazı değerleri ön plana çıkarma gayretleri gözden kaçmamaktadır. Örneğin Cumhuriyet Bayramı manşetlere taşınırken ortada Atatürk ve yanında Damat Ferit ile birlikte Sultan Vahdettin'i de resmederek Kurtuluş savaşında bu kişilerinde rol oynadığı algısını yaratmaya çalışmaktadırlar. Bu kişileri Atatürk'ün yanına koymak önce ulu öndere sonrada Türk milletine hakarettir.
Atatürk Bandırma vapuru ile ülkeyi kurtarmaya giderken diğer yanda Sultan Vahdettin ülkesini peşkeş çekerek Malaya gemisi ile yurdu terk etmektedir. Damat Ferit ise Sultanının izinden gidemeyerek Sevr anlaşması gibi ülkemizi Yunanistan'a, İtalya, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler tarafından işgaline yol açan metnin altını imzalamıştır. Sultan Vahdettin ne tesadüftür ki, Mekke'ye giderek hac farizasını yerine getirememiş yine bir İngiliz gemisi ile bu yoldan dönmüştür. Mustafa Kemal ile Vahdettin'i yan yana koymak ülkeye ihanetle hiçbir farkı yoktur. Bazı kesimlerin çeşitli algılar yaratarak vitrine çıkardığı kızıl sultan Atatürk hakkında idam fetvasını veren kişi değil midir? Osmanlı ordusu subayı olarak sadece 3 aylık şahsi maaşını alarak bir ülkeyi kurtarmak için yola çıkan önderin bıraktığı miraslar çeşitli bahaneler ile yok edilmeye çalışılmaktadır. Atatürk Orman Çiftliği bir örnektir. İş Bankası hisselerine de iktidar sokak jargonu ile resmen çökme çabasındadır. İsmini unutturmak isteyen anlayışın miras hukuku Avrupa İnsan Hakları Beyannamesinin gereklerine uymalarını beklemek iyimserliktir. Şöyle düşünmek gerekir. Anneden babadan kalan mirasınıza devlet hangi hakla el koyabilir. Muhalefet partisinin siyasi misyonuna bakılarak karar verilemez.
Atatürk'ü silikleştirmek için özellikle iktidar partisinin Ata'ya en çok hakaret eden aşağılayan kişilere değer vererek devletin başındaki kişi olarak bu kişileri hastanelerde ziyaret etmesi. Hutbede Atatürk'e hakaret eden imamı müezzini devletin en yetkili birimlerde görev vermesi. Okul kapıcısını bile Atatürk büstünü kirlettiği için aynı okula müdür olarak ataması. Memur ise genel müdürlük makamlarına getirmesi nedeniyle Atatürk'e hakaret için kişiler adeta sıraya girmekte ancak vatandaşları aşamamaktadırlar.
Atatürk'ü yok saymak Cumhuriyeti yok saymaktır. Kurtuluş Savaşını Çanakkaleyi yok saymaktır. Türk milletini yok saymaktır. Buna güçlerinin yetmeyeceğinin kendileri de farkındadır. Atatürk'e hakareti maharet sayanlar dünün sağcısı ile solcusu ile herkese hesap vereceklerdir.
Devletin başına kimse hakaret edemez. Siyasi misyonu ne olursa olsun devletin en büyük temsilcisidir. Hakaret edildiğinde millet hangi görüşe sahip olursa olsun tek yürek olur. Ancak Ata'ya hakarete siz ceza vermez aksine taltif ederseniz. Size yapılan hakareti ise yargıya taşındığında iddianamesini bile 9 ayda hazırlatırsanız bunun hesabını bu millet kesinlikle sorar. Bu nedenle Atatürk'ü silikleştirmeye ne kilonuz ne de yüreğiniz yeter. Dün birbirine kurşun sıkan devrimcisi ile ülkücüsü ile herkes yek vücut olur. Böyle biline