Tabiri caizse yazıya kitabın ortasından gireceğim!
Son günlerde Hazine ve Maliye Bakanı’nın sosyal medya üzerinden istifa etmesiyle birlikte Türkiye’nin gerçeklerini ilgilendiren önemli hususlar var.
Ancak başta havuz medyasının mensupları olmak üzere bununla birlikte bazı yerel medya mensupları da bu gerçeklikleri gündemine almamakta ısrar ediyor.
Elbette bu bilinçli duyarsızlığın en başlıca nedeni bu medya kuruluşlarının hayatta kalabilmelerine dokunan ekonomik kaygılara dayanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Hazine ve Maliye Bakanı’nın “sosyal medya” üzerinden sunduğu e-istifasını manşetten girmeyi geçtik, gündemine dahi almayanlar bulunuyor. Ancak aynı oluşumların İYİ Parti’ye dair oluşan “sorunlar” başlıklarını gündemlerinden düşürmediğini, köşe yazılarıyla ve haberleriyle ısrarla güncel tutmaya gayret ettiğini görüyoruz.
Köşe yazarlığı yapmaya çalışmakla birlikte benim İYİ Parti’nin kuruluşundan itibaren buraya mensup olduğumu, şuanda da İYİ Partimizin gönüllüsü olduğumu kamuoyu açık bir şekilde bilmektedir. Dolayısıyla kurucu üyeliğimin ve gönüllüsü olmamın getirdiği “partime dair en azından şahsi görüş beyan etme” hakkım bulunuyor. İYİ Parti ailesinin bir mensubu olmamdan ötürü bu konu hakkında birkaç kelam etme hakkımı bir süredir saklı tutarak, yazılanları çizilenleri, konuşulanları izliyor ve dinliyorum. Ancak öznesi İYİ Parti olan mevzulara dair yazıp çizenlerin genelde bağırıp çağıranlardan duyduklarıyla beslenerek yorumlamalarda bulunduğunu görüyorum.
“İYİ Parti’de sorun var.” cümlem bu yazımın manşeti olacaktır.
İYİ Parti’nin Türk siyasetinde doğuş süreci kurumsal kimliği gibi öznel bir hikayeye dayanmaktadır. Bunu da son günlerde en doğru ve entelektüel bir şekilde “İYİ Parti, çok partili siyasi hayata temayüz ettiğimiz 1908 yılından itibaren kurulmuş olan siyasi partilerimiz arasında en muazzam kuruluş hikayesine sahip siyasi partidir.” sözleriyle İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Tolga Akalın ifade etmiştir.
İYİ Parti, Türk siyasetinde en olmazların yaşandığı dönemde Türk Milliyetçilerinin iktidar olma talebi doğrultusunda, Anadolu insanının mevcut düzene karşı isyanı olarak doğmuştur.
Kuruluş süreci devam ederken baskın bir seçimle seçimden men edilmeye çalışılmış, türlü iftira ve tehditlerle sindirilmek istenmiş ama 6 ayda Türk Milletinin teveccühüyle TBMM’ye girmeyi başarmıştır. Üstelik 6 ayda sıfır bütçeyle elde ettiği bu başarıyı “Ne olduğunu” değil de iktidarın ve medya gücünün vatandaşlara empoze ettiği iftiraların doğurduğu algılardan dolayı “Ne olmadığını” ifade ederek elde etmiştir.
Zaten bugün yaşananların kaynağı tam olarak bu detaya dayanmaktadır.
İYİ Parti, diğer siyasi partilerden farklı olarak, mevcut iktidarın kullandığı siyasal iletişim dilinden(!) dolayı kuruluş sürecini kim olmadığını vatandaşlara anlatmakla tamamlamıştır. Tamamlamıştır diyorum çünkü; bugün konuşulan konuların kaynağı bu “tamamlanmaya” dayanmaktadır.
İktidar ve medya gücü İYİ Parti’yi 2018 seçimlerinde ne olmadığını anlattırarak iktidardan uzak tutmayı başarmıştır. Ancak İYİ Parti’nin kullandığı dil, sayın Meral Akşener’in sokak sokak gösterdiği özveri neticesinde İYİ Parti artık “Ne olduğunu” anlatmakla birlikte aynı zamanda göstermektedir de.
İYİ Parti’nin iktidar kanadından gelecek hamlelere karşı teyakkuzda olması ve ısrarla Türk siyasetine yerleştirmeye çalıştığı siyasi anlayış itibariyle kuruluşunun başlıca hedefi olan iktidara doğru yol alması, iktidar kanadında birçok rahatsızlıklar meydana getirmiştir.
2018 sürecinde sayın Meral Akşener’in ve İYİ Parti’nin adını dahi ağzına almayan sayın Erdoğan, İYİ Parti’nin yerli ve milli olduğunu itiraf etmek mecburiyetinde kaldı.
Sayın Erdoğan’ın siyasi stratejisinin başlıca yöntemlerinden bir tanesi; rakibini seçerek ona saldırmaktır. Ve kendisi daima mağlup edeceği rakipleri seçmektedir. Bunu en net şekilde 2018 seçimlerinde hem hedef alınıp hem de havuz medyasını bol miktarda meşgul etmeyi başarabilen sayın Muharrem İnce’nin mitinglerinin yayınlanmasında gördük.
O dönemde mağlup edemeyeceği rakibi olan sayın Meral Akşener’i görmezden gelmeye çalışan sayın Erdoğan, Türk milletinin seçimlerde ve seçimlerden sonra sayın Akşener liderliğindeki İYİ Parti’ye olan teveccühü karşısında yine sayın Akşener ile rekabete girmekten kaçınmak adına “kendince” zeytin dalı uzattı. Ancak tuttuğu dalın Karaçalı olduğunu sayın Akşener de çok iyi biliyor.
***
İYİ Parti’nin 2. Olağan Kurultayı sonrası gündeme gelen bazı konularla birlikte havuz medyasının arayıp da bulamayacağı suni gündem malzemeleri yavaş yavaş kamuoyuna sunulmaya başlandı. İlk olarak kurultayda “liste krizi” diye başlayan süreç, daha sonradan İYİ Parti İstanbul İl Başkanına, oradan da HDP ile Anayasa(!) yapıldığı dedikodularına dayandı.
Süreç ilk olarak HDP ile Anayasa(!) yapıldığına dair dedikodularla başlamış olsaydı veya sürecin başında ortaya atılan “liste krizi” olarak devam etseydi belli bir tutarlılık barındırma şansını koruyabilirdi. Ancak oluşturulan suni gündemle birlikte süreç başından sonuna bütünlükten uzak alakasız rüzgarlara(!) kapıldı.
2. Olağan Kurultay sonrası partinin çeşitli yüksek organlarında görev talep eden isimlerin partiyi FETÖ’cülükle itham edip ardından da hızını alamayıp HDP ile birlikte Anayasa yazdığını iddia etmesi ve buna rağmen hala bu suçlamaları yönelttiği partiden hala istifa etmemesi ayrı bir ironidir.
Ve ortaya atılan iddiaların ve iftiraların en az iki buçuk yıllık bir geçmişe sahip olduğunun ifade edilmesi ve bunun da aynı zaman zarfında bilindiğinin kaynakları tarafından iddia edilmesi de akıllara bazı sorular getiriyor;
-Neden bu zamana kadar açıklamadınız?
-Talep ettiğiniz görevler verilseydi susacak mıydınız?
-İYİ Parti’den istifa etmemekte ısrar edip İYİ Parti’ye hiçbir yararı olmayan bu tartışmaları neden yaratmaya gayret ediyorsunuz?
-Gerçek olduğunu iddia ettiğiniz hususlara rağmen neden hala hedef aldığınız kurumdan istifa etmiyorsunuz?
-Bindiğiniz dalı kör baltayla kesmeye çalışıp neyin mücadelesini veriyorsunuz?
Yaşanan son gelişmelere dair “şahsi” yorum ve cevaplarımı bu sorularla verdiğimi düşünüyorum.
Gelelim İYİ Parti’nin sorunlarına…
Evet, İYİ Parti’de bir değil birçok sorun var.
Bu sorunları telaffuz etmem birilerini rahatsız edecek, bunu da çok iyi biliyorum.
Ama konuşmak, yazmak zorundayız. Çünkü maşeri vicdana hesap vermek gibi bir sorumluluğumuz bulunmaktadır.
İYİ Parti’nin başlıca sorunlarını şuan aklıma geldiğince yazacağım;
-Bilecik’te yaşayan bir esnafımızın dükkanında yaklaşık elli bin liralık malı olmasına karşılık, 150 bin liralık da kredi borcunun bulunması İYİ Parti için bir sorundur.
-Türkiye’de aylık asgari ücretin 303 dolar, günlük ise 10 dolar olması ve 3 çocuklu bir aile için kişi başı 2 dolar olması İYİ Parti için bir sorundur.
-Bolu’da yaşayan 24 yaşındaki bir vatandaşımızın 120-130 bin lira borçla iflas noktasında olması ve 8 aydır gelirinin olmaması İYİ Parti için bir sorundur.
-Yozgat Yerköylü esnafımızın 11 liraya aldığı malı 10 liraya satması İYİ Parti için bir sorundur.
-Kütahya Hisarcıklı esnafımızın yaptığı 100 liralık işin 60 lirasının veresiye olması İYİ Parti için bir sorundur.
-Pendikli vatandaşımızın 2 bin liralık emekli parasının 800 lirası kiraya, 400 lirasının da faturaya gitmesi İYİ Parti için bir sorundur.
-Çorum Alacalı çiftçimizin sadece İsrail tohumu kullandığı takdirde devlet desteği alabilmesi İYİ Parti için bir sorundur.
-Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Hazine ve Maliye Bakanı’nın instagram üzerinden istifa etmesine imkan veren “ciddiyetsizlik” İYİ Parti için bir sorundur.
İYİ Parti’nin sorunları Türkiye’nin sorunlarıdır.
İYİ Parti, Türkiye’nin gerçeklerini kendisine sorumluluk edinerek siyaset yapma gayretinde olan bir yapıdır.
Dolayısıyla başka partilerde(!) görülüp devşirilmeye çalışılan “imitasyon sorunlar”, suni gündemler oluşturmak adına İYİ Parti’ye dayatılmaya çalışılsa da İYİ Parti kendisini çağıran milletin sorunlarını gündemine almaya devam etmektedir.