Zaman zaman ama özellikle de seçim zamanlarında gündeme gelen “devletin bekası” kavramına üç açıdan yaklaşmak istiyorum bugün.
İlk olarak ele alacağım husus Gladıo kapsamında gördüğüm Fetö yapılanması.
Bazı siyasilere göre; “Bu örgüt sadece dini hassasiyetlerden neşet etmiş bir yapıdır ve yöneticiler haricinde kalan kişilerin devlet kadrolarından uzaklaştırılması, yargılanması ve şirketlerine el konulması haksız bir uygulamadır.”
Bu söylemleri yurt içinde ve dışındaki basın mensupları ile paylaşmak, seçim zamanlarında kullanmak, yabancı vakıf, parti, sendika, konfederasyon ve devlet yetkililerine demeç vermek ve şikayet tarzında beyanda bulunmak FETÖ denen melaneti bana göre hiç anlamamak demek. Bilinçli olarak yapılıyorsa “kötülük”, bilmeden yapılıyorsa gaflet demek olan bu davranış şekli ayrıca incelenmeye değer.
Her ne kadar Gladıo’nun resmen açıklanmış örgütsel şeması elimizde yoksa da NATO konsepti içinde ve İtalya’da ortaya çıkan görüntüsünden hareketle olan bitenin sadece fetö koluyla açıklanamayacak kadar kapsamlı olduğunu söylemek mümkün. (Bu konunun ayrıntısına yazı uzayacağı için bu gün girmek istemiyorum)
Kısmen değindiğim fetö konusundaki mücadeleyi savsaklayacağını beyanları ile belli eden siyasi hareket ve partilerin tavrı devletin zarar göreceği endişesini bünyesinde barındırdığı için "beka sorunu"nu akla getirmektedir. Fetö ile mücadelenin durması Devlet yıkılmasına sebep olur demiyorum. Türkiye’nin tekrar eski güç odaklarının kontrolü altına (en üst seviyede) girebilecek olmasını kastediyorum.
İkinci husus PKK-PYD-SDG konusudur.
Cumhuriyeti kurduğunu sıklıkla öne çıkaran bir siyasi parti tarafından 1970’lerden itibaren uygulanan politikanın 1923-38 arasındaki siyasi politika ile hiç örtüşmeyen yanlarının bulunduğu hususu bu gün tartışılmaz şekilde kendini hissettirmektedir.
PKK’nın fikri temeli ile pratik’lerini savunan kişileri bünyesinde barındıran bu parti, hendek savaşları, Zeytindalı harekatı ve ABD ile mücadele sırasındaki beyan ve demeçleri ile siyasi iktidardan çok Devleti yıprattığının farkında bile değil.
PKK uzantısı HDP’yi her ortamda destekleyen ve örtülü seçim ittifakları yapan bu parti ile milliyetçi tabandan geldiğini iddia eden bir başka partinin resmen ittifak yapması da bir hayli ironik. Ortaya bileşik kaplar misali bir durum çıkıyor ve başkaca bir yorum yapmak da istemiyorum.
PKK-PYD-SDG’nin imhası ve bertaraf edilmesi konusunda uygulanan bu günkü politikanın devam etmesi ve askeri teknoloji ile ilgili yatırımların sekteye uğramaması muhalefetin yapısı ve politikası nedeniyle “beka sorunu” olarak algılanmaktadır.
Bu konuda öne çıkaracağım üçüncü husus ise Cumhuriyet rejimi ve Demokrasi kuralları içinde şekillenen “Cumhurbaşkanlığı sistemi”dir.
Her ne kadar seçim ittifakları yapılmaya imkan veriyorsa da Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin 2003 öncesi koalisyonlar döneminden çok farklı özellikler taşıdığı herkesin malumu.
Her genel seçimin akabinde (birinci veya ikinci tur) hükümetin kurulmasını temin eden bu sistem 1960-2003 yılları arasındaki siyasi belirsizliklere dönülmeyeceğinin garantisi olduğu gibi hükümetlerin muktedir olabilmesine imkan sağladığı için de oldukça fazla öneme sahiptir.
Daha seçimlere 4 ay kala “parlamenter demokrasi”ye dönme özlem ve taahhütlerini sıklıkla duyduğumuz bazı siyasi partilere karşı "Cumhurbaşkanlığı Sistemini" savunmak işte bu yüzden "devletin bekası" ile ifade edilmektedir.
Elbette ki aynı kapsamda ele alınabilecek başka konular da var. Ben bu yazımda en belirgin olanlarına temas ettim. Diğerleri zamanı gelince ele alınabilir.