Ekonomimizdeki değerlerin Cumhurbaşkanının ifadesi ile bir kaç kat arttığı kamuoyuna ilan edilmiştir. Rakamlar göz alıcıdır. Ancak bu rakamlar ile 15 yıl önceki alım gücü ile karşılaştırmanın, daha doğru olacağını düşünmekteyiz.
En basit hesapla 15 yıl önce 50 TL ile kaç kilo meyve, bugün kaç kilo meyve alabiliyoruz!
Maaşımızla kaç çeyrek altın alıyorduk? Bugün kaç çeyrek altın alabiliyoruz! Konuşulması gereken asıl konular bunlardır! 'Yerli ve milli' iktidarın dilinden düşmeyen sihirli kelimelerdir. Ruhu okşar ancak eylemlerde YERLİ VE MİLLİLİK yerini, dolara bırakmıştır! Köprülerden, otobanlardan dolar kuruna bağımlı olarak ödemeler yapılır, garantiler verilir.
Bu aşamada Diyanet İşleri Başkanı gündemi alt üst ederek laikliği tartışmaya açmış, 4-6 yaş arasındaki çocuklarımıza kuran öğretilmesinin zorunlu olması gerektiğini ifade etmiştir. Kendisinin Atatürk ve Atatürk değerlerine karşı olduğu, her davranış ve uygulamaları ile ortadadır. İsrafı gündeme getirirken Diyanetin, kapıcıları dahi Mercedes arabaları kullanmaktadır.
Din her türlü şartta kullanılabilen bir meta haline getirilmiştir. Çünkü masada başka bir seçenek kalmamıştır! Kamuoyundaki tepkiler üzerine manevra yapılarak, laikliğin düzenlenmesi veya kaldırılmasının teklif dahi edilemeyeceği, iktidar partisi yetkililerince kamuoyuna deklare edilmek zorunda kalınmıştır.
Din toplumların en hassas dengesidir! Bam telleridir! Tellerine dokunduğunuzda akort bozulur. Bu kez bugün olduğu gibi ortaya din tüccarları çıkar. Bu senaryo emperyalist güçlerin, en önemli kozudur. Hedefleri olan ülkelerde bu senaryoyu sahneye koyarlar. 12 Eylül öncesinde benzer senaryolar sahneye konulmuştur. Marx'ın kendi toplumuna göre dini halkın afyonu olarak ifade etmesi, İslam'ı ılımlı İslam haline getirmek isteyenler Karl Marx'ın ifadeyi kullanarak Sosyalistlerin limanı olarak değerlendirmelerine neden olmuştur. Öyle ki, dinsiz olarak nitelendirilen komünistlere, sağcılar sokakta çevirdikleri kişilerden belirli sureler okutarak, okuyamayanları ise katli vacip gözü ile görmüşlerdir. Kutuplaşma had safhalara ulaşmıştır.
12 Eylül öncesinde Sosyalizm ile Komünizmin kapısını aralamak isteyenler, solu dinsiz olarak, nitelendirmiş sağcıları ise bu dinsizlerin katli vaciptir diyerek önce kutuplaşan sonrada birbirlerini öldüren, ülkeyi kan gölüne çevirerek hedeflerine ulaşmaya çalışmışlardır. Fatura ise 12 Eylül'e kadar her iki gruptan 5 bin ölü.. Emperyalist güçler düğmeye basarak yerli işbirlikçileri ile darbe yaparak, 650.000 gözaltı, 300 cezaevlerinde işkence ile ölüm, 1,683.0000 kişi fişleme... Benimde aralarında bulunduğum 450 idam cezası; Ki 50 kişi bu cezalar nedeniyle asmayalım da besleyelim mi mantalitesine sahip askeri cunta, yani ağa babalarına göre bizim çocuklar olarak bilinenlerce bir jenerasyon yok edildi.
Bir köşe yazarı olarak, bu filmi bizim jenerasyon yakında izledi. Boşuna canlar gitti. Ömürler tüketildi. Bugünde aynı senaryo sahneye konmaya çalışılıyor. Ne yazık ki ülkenin Diyanet İşleri Başkanı bu tezgaha alet oluyor. 70 yaşının 50 yılı bu oyunların içinde yaşayan bugün ise bu tezgahı en iyi gören bir Samsunlu olarak, tüm gençlerimize ve milletimize bu oyuna gelmeyelim, birbirimize sarılalım, birlik ve beraberliğimize göz dikenlere fırsat vermeyelim, başka Türkiye yok diyorum.
Atatürk ilkelerine bağlı kalmayı becerebilirsek bu ülkeye kimse zarar veremez. Tencereyi boşaltanların, bugünlerde din satmaya başlamaları tesadüf değildir! Milletçe uyanık olmalıyız!
Diyanet İşleri Başkanının icraatları benimsenmiş olmalı ki, tekrar atandı, Başkanın laikliğe karşı tutumu yerine, kendi bünyesindeki imamların Kur'an kurslarında, küçük çocuklara yaptıkları cinsel istismarların üzerine gitmesinin daha doğru olacağını düşünmekteyim.