Zulme uğrayan da, zulmeden de, zulme sessiz kalan da aslında büyük bir imtihanın içindedir. İnsani ve ahlaki sorumluluklarımız, yalnızca zalimi kınamak değil, zulme karşı sağlam bir duruş sergilemeyi ve bu duruşu her koşulda muhafaza etmeyi gerektirir.
Unutulmamalıdır ki, sadece zulmü yapan değil, bunu sessizce izleyenler de Allah katında sorumludur. Zulmü gerçekleştiren kadar, bu zulme göz yumanda Mahşer günü aynı hesabla yargılanacaktır. İslam, zulme karşı koymayı, adaleti tesis etmeyi emreder. Bu ilke doğrultusunda hic kimse, yaptığı ibadetlerin veya dini ritüellerin, zulme sessiz kalmanın vebalini kapatacağını düşünmesin.
Bugün yaşanan katliamlara, zulümlere, çocukların ve masum insanların ölümüne engel olmak adına fiziksel olarak müdahale edemeyenlerin, en azından söz ve duruşlarıyla bu zulmü protesto etmeleri gerekir. Eğer ki kişi, fiziken olmasa da en azından bu zulümlere toplu protesto etmeyip, sessiz kalmayı tercih ediyorsa, imanının en zayıf noktasında bile olmadığını gözler önüne seriyor demektir.
Malesef bu günlerde, her zaman olduğu gibi yine, Barış ve kardeşliğin hakim olması için yıllardır bedel ödeyen, partileri kapatılan, siyasi yasaklara maruz kalan, iftiralar ve hakaretlerle yıldırılmaya çalışılan bir avuç hassas Müslümanın mücadelesine şahit oluyoruz. Bu insanlar, yıllardir zulme ve adaletsizliğe karşı direnç göstermiş ve bedel ödemekten asla geri durmamışlardır. Allah onlardan binlerce kez razı olsun.
Ancak yeterli mi? Asla...
Peki kimler var bu mücadelede onlara destek olmayan?
Peki kimler var, dava dava deyip bu dava sloganlariyla belli makam ve zenginlikler elde edenlerden?
Siyasi İslam adı altında konuşmalar yapan, islami ibadetlerde(namaz, oruç, zekat, hac, kurban) hep en önde görünen ama zulme karşı gerçek bir direniş göstermeyen kimler var?
Timsah Gözyaşları
Gerçek bir direniş yerine sadece Mikrofonlarda, makam odalarında, toplantılarda dökülen timsah gözyaşlarıyla milletin gazını almayı adet edinen bu tip insanların samimiyetsizliği bir kez daha gözler önüne seriliyor.
Bugün yaşanan; çoluk çocuk, bebek, kadın, hasta, yaşlı demeden yaşanan zulümler ve katliamlara karşı, güçleri yettiği halde, güçlerini ortaya koymayan, dilleri döndüğü halde konuşup milyonlarca taraftar toplayıp mitinglerde protesto yapmayan, mal mülk makam mevki korkusuyla sadece kalben buğz edenlerin samimiyetleri, Mahşer günü zulmeden ve zulme uğrayanlarla birlikte aynı kürsüde hiç şüphesiz sorgulanacaktır...
Sonuç olarak; Zulme karşı durmak, insanlık adına, vicdan adına bir sorumluluktur. Gücümüz yettiği kadar fiziksel olarak, yetmediğinde dilimizle ve en nihayetinde köle ve esarette isek kalbimizle buğz ederek, eğer inaniyorsak bu sorumluluğumuzu ifa etmek zorundayız. Aksi halde, hem bu dünyada hem de ahirette bu vebalin altında kalacağımız gün gibi ortadadır. Allah hepimizi af etsin ve şuur nasip etsin...
Katliamın tek suçlusu hamastır. israil işbirlikçisidir. 1500 kişi öldürüp milyonları evsiz barksız bırakmıştır. çocukları kadınları garibanları israilin önüne atmıştır durup dururken. şimdi filistinlileri türkiyeye postalamanın anlaşmasını yapmanın peşindeler. 8 milyon suriyeli yetmedi 2 milyon filistinliyi de geçirecekler. zulüm edebiyetı yapıp durma. birde biz kalalım vebalin atında. arabistan mısır vd. kalıyor birşey oluyor mu.
İnsanlarımız İsrail'in Filistinlilere yaptığı zulmü kınarken kendi ülkemizdeki zulmü neden görmezden gelirler. Bu pahalılıkta 10 bin lira emekli maaşı zulüm değil de nedir. İnsanları açlığa mahkum etmek zulüm değil de nedir. 1 ekmek için kuyruğa girmek zulüm değil de nedir. Bir bardak çayın hesabını yaptırmak zulüm değil de nedir. Zulümü uzaklarda aramanıza gerek yok. Bu ülke insanları da zulüm altında yaşıyor.
Ne kadar güzel anlatmışsınız, inanın bu zalimliğin karşısında hiçbir şey yapamamanın vermiş olduğu aciziyetliği o kadar derinden hissediyorum ki bugün deseler ki bu katliamcı israil madem ki diplomasiden hiçbir şey anlamıyor o zaman onun anlayacağı dilden konuşacağız savaşacağız deseler koşarak gider savaşırım.