X dünya görüşünüz olabilir. Bu görüşünüz çerçevesinde kaleminizi veya internet gazetesini destekler yazılar yazabilirsiniz. Bir lidere veya mensubu olduğunuz partiye aidiyet duygunuz olabilir. partinizi eleştirenlere karşı kaleminizi kullanabilirsiniz. Bugünkü şartlar dahilinde tüm bunlar mazur görülebilir.
Ancak kaleminizi basın yayın ahlak ilkelerine aykırı kullanır iseniz, kiralarsanız bu dünyada nimetlerinden istifade edebilir. İkbal, istikbalinizi sağlam temellere oturtabilirsiniz. Allah-ü Teâlâ hangi günah ile gelirseniz gelin af ederim. Ama kul hakkı ile gelirseniz af etmem buyurmuştur.
Bir inanan olarak elimizden geldiğince buna inanır ve kalemimizi yazılarımızda da kul hakkı yememeye özen gösteririz. Hayatımızın, yaşantımızın her döneminde yaptığımız işlerde kendi hakkımızı gözetmenin yanı sıra başkalarının da hakkını gözetmemiz gerekir. Çünkü başkalarının haklarının başladığı yerde sizin hakkınızın hükmü yoktur.
Basın camiasında ne yazık ki mesleğin gereğini yanlışları gördüğü halde ifade edemeyen göz yuman ve gündeme taşımakta imtina eden mesleğine ihanet eden kişiler mevcuttur. Her ne kadar Peygamber efendimizin(S.A.V) hadisi olarak tanımlanan ancak, kaynağı zayıftır ancak ilim ehli birilerinin sarf ettiği için kelam-ı kibar olarak değerlendirilmesi gereken vecize göre 'Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır' sözü kamu yararına kalemlerini kullanmayan basın emekçilerinin en önemli argümanı olmalıdır. Tespitlerini canı bahasına dile getirmelidir. Rahatsız olanlar. Çeşitli yollar ile kalemi kendi lehlerine çevirmeye kiralamaya çalışacaklardır. Bu yollar maddi menfaat veya göz korkutma metotları ile gündeme getirilebilir. Gözü pek insanlar tehdide kulak asmaz ahlak sahibi olanlar ise maddi menfaatlere itibar etmez.
Ancak Samsunda gelişen olaylara karşı gösterilen tavır net olarak ortadadır. Son Büyükşehir Belediyesi Mali İşler Müdürü olayında bazı kalemler 3 maymunu oynamakta 3. Sayfa haberi modunda sütunlarında yer vermekte herhangi bir yorum veya eleştiri getirmemektedirler. Oysa bu gelişme sürmanşet bir niteliktedir. Bu olayın üzerine tüm basın camiası gitmeli ucu nereye kime gidecekse gitsin kesinlikle irdelenmelidir. Beyefendinin kısa sürede dünyalığını yaptığı anlaşılmıştır. Bu konuda emniyet güçlerinin yanı sıra basına da önemli görev düşmektedir. Basın şahsi ikballeri ve siyasi bakış açılarını terk etmelidir. İşadamlarının ve kasadan çıkan tapu bilgileri ile kimlikler açıklanmalıdır. Rüşvet almak kadar vermekte aynı kategoridedir. Kul hakkıdır. 1,5 yıllık bir müdürün kasasından 10 milyon üzerinde bir servet çıkıyorsa bu servetin kesinlikle ortakları vardır. Hangi mevkilerde olduğu önemli değildir. Kasadan çıkabilecek her evrak araştırmalı özellikle menkul ve gayrimenkullerin kendine ait olamayacağı gerçeğinden hareket edilmelidir.
Yazlarımdan ötürü bizzat muhatap kaldığım iki örnekle basınımızda yaşanması muhtemel olayları tehdit, maddi veya siyasi menfaatler her zaman söz konusu olabileceğini ancak basın emekçilerinin bu tür davranışlara prim vermemelerini ve kamu yararına hizmet etmeninde bir Kul hakkı olduğuna inanmaktayım.
Samsun Büyük Otelini bilindiği üzere Kurumahmutoğlu grubu işletmekte idi. Uzun yıllar yakın dostum olan Grubun sahibi Mustafa Kurumahmutoğlu ile İl Özel İdaresi ile kira nedeniyle anlaşmazlığa düşmüştü. Sonuçta İl Özel İdaresi oteli satışa çıkardı. Satış kararı kamu yararına idi. Dostum ve Samsunspor yönetiminde beraber çalıştığım ve dava arkadaşım rahmetli Hüseyin Kurumahmutoğlu'nun akrabası olduğu için saygı duyduğum Mustafa Kurumahmutoğlu satış kararına karşı idi. Ankara da özel sohbetimizde “Otelin satışına girecek misin patron” dedim. “Kendi otelimin satışına neden gireyim otel zaten benim hangi delikanlı girecek ihaleye kim canına susar” şeklinde cevap verince “Otel senin değil devletin herkes ihaleye girebilir” dedim. “Canını cebine koyan gelsin girsin” Bu diyaloğu köşemde yazarak Kurumahmutoğlu mafyavari metotla oteli elinde tutmak istediğini yazdım. Çünkü konuşmasında arkasında Bafralı Şahinler grubunun kendisi ile hareket edeceği havasını veriyordu. İstanbul da zaman zaman bir araya geldiğimiz Sedat Şahinin kardeşi rahmetli Vedat Şahine “Mustafa Kurumahmutoğlu ile otel konusunda birlikte misiniz?” diye sordum. Vedat "Ne işimiz olur Mustafa ile oteli ile ağabey bir ilgimiz yok" dediğini yazmıştım köşemde. Büyük Otelin mafiavari metotlarla satışına engel olmak isteniyor şeklinde yazdım. Kurumahmutoğlu dostum olduğu halde bu yazım üzerine ticari itibarımı küçük düşürüldü gerekçesi ile gazetemiz Halk ile şahsımı mahkemeye verdi. Mahkeme beraat ile sonuçlandı.
İkinci olay OMV hakkında yazdığım yazılardı. Firma aleyhine doğada katliama yol açacağını düşündüğüm için bu yatırıma karşıt yazılar yazmakta idim. Firma tehditlere boğun eğmeyeceğimi, hakkımdaki araştırmalardan tespit etmişti. Maddi menfaate ses çıkarmayacağımı düşünerek beni İstanbul'da ki merkezlerine davet ettiler. Çünkü İstanbul'da çevreci kuruluşları organize ederek şirket merkezinin önüne protesto amaçlı siyah çelenk koymuştuk Bende kendilerine ”Eğer kafanızda bana bir şeyler teklif etmek gibi bir düşünce içinde iseniz bir araya gelmeyelim” dedim. Ancak sonrasında Samsunda bazı basın mensuplarını Avusturya'ya seyahate götürerek kendi firmalarını tanıtarak yatırımın zararlı olmadığını ispata çalıştılar. Ama o seyahate gidenler ellerinde plastik poşetler ile gidip, dönüşlerinde valizlerle döndüler. Ben bu tespitimi de yazınca gazeteciler cemiyetinden arkadaşlarımız "İsim ver ağabey herkesi suçluyorsun” sitemi ettiler. Oysa tek tek isim vermeye gerek yoktu. Çünkü. uçağa binenlerin fotoğrafları o dönemde haber olarak tüm gazetelerimizde yer almıştı.
Özetleyecek olur isek Termeye kadar uzanan bu mekanizmanın dişlileri arasındaki, kişileri afişe etmek emniyet ile birlikte basının görevidir. Yanlışları yazmak kul hakkına riayettir. Yazmamak kul hakkına ihanettir. 3 maymunu oynamanın alemi yok. İstisnalar hariç elbette. İktidar partisine aidiyeti olduğu halde eleştiren kalemlerin sayısı bir elin orta parmağına kadar sayıda değildir.