“Her yiğidin bir yoğurt yeme tarzı vardır” derler. Dolayısıyla 31- mart/2019- mahalli seçimleri de her vatandaş, okur- yazar tarafından farklı okunup anlamlandırılabilir. Bendeniz de kendi zaviyemden kamuya ve basına açık kanaatlerimi açık ve anlaşılır, ilgililerine de farklı ve sorgulanır tarzda sunmayı düşünenlerdenim.
Seçimlerin galip ve mağlupları tasnifini yapmak gerekirse bana göre şöyle bir tabloyla karşılaşmış oluruz;
40- yıldır, ASALA’dan tevarüs ettiği, ülkeyi kan ve göz yaşıyla bölüp parçalama, ermeni ve yahudilere peşkeş çekme gayretinde olan terör örgütünün siyasal uzantısı( HDP), Cumhuriyetle yaşıt, onun kurucusu ve kollayıcısı olduğunu iddia eden bir parti tarafından ( CHP), meşruiyet atfettirilip tüm ülkeye ve yerel idarelere yayılma imkanı nedeniyle, (her ne kadar doğu ve güneydoğuda oy kaybına uğramış gibi gözükse de ) seçimin en kazançlı çıkan partisi olmuştur.
Bu yeni süreçte hem terör hem de onun finans kaynağı CHP üzerinden temin edilir hale gelecek olması bakımından çok önemli, mühim olduğu kadar da tehlikelidir. Tabii devletin, güvenlik ve istihbaratın işi bir kaç kat daha artmıştır, artacaktır. Allah yardımcıları olsun.
İkinci en kazançlı çıkan kesim ve yapılanma ise, yine temelleri ASALA ve PKK kadar eskilere dayanan FETÖ terör örgütüdür. Hem CHP, hem İP, hem de SP üzerinden siyasal yapılanmanın içerisine mahalli idareler üzerinden yeniden dahil edilmiştir. 15- temmuz/2016’dan bu tarafa herkesin gerçek iç yüzünü görme fırsatını yakaladığı bu hain, dindar gözüken ama kanlı terör örgütü, sandıkları, seçim kurul ve ilgili birimleri maniple edebilecek kadar devlete sirayetini, bir haftadır tartışılan, başta İstanbul Büyük şehir olmak üzere, ülkeyi yeniden bir kısım gezi olayları benzeri hadiselere ( Allah vermesin) gebe hale getirebilmiştir. Yani iki cinayet şebekesi de siyasal yapı üzerinden kısmi meşruiyet ve halk nezdinde cici ve masum kurumlar hüviyetine büründürülmüştür.
Nitekim seçimler öncesi Cumhur ittifakının her iki lideri de BEKA SORUNU derken bu gerçeği hatırlatmak istemiştir. Benim de kişisel kanaatim, bu seçim sonuçlarının BEKA tartışmasına dönüşmesi, dışardan güdümlü ve kontrollü bu iki terör örgütünün siyasetin göbeğine Millet İttifakı ortaklarıyla taşınmış olmasıdır.
Elbette bir parti olarak ne CHP, ne İP ne de SP, BEKA sorununun kaynağı bizatihi kendileri değil, sırtlarındaki kamburları olan terör örgütleridir.
Ankara veya İstanbul belediyesini mücerret olarak bu üç partiden her hangi birisinin alması, ülkenin geleceği ve bekası açısından tehdid ve tehlike olmayabilir. Ancak, terör ve şimdilerde de Türkiye topraklarını büyük İsrail iddialarına teslim etmeyi alenen dillendiren SEZAİ TEMELLİ denilen şahsın eş başkanlığını yaptığı HDP’in yine; “ Hem Mansur Yavaş, hem de Ekrem İmamoğlu bilecek ki, kazanmışlarsa onları kazandıran biziz. Ve peşin peşin bunun bedelini bize ödeyecekler!?...” demesinin, 40- yıldır ödediğimiz bedellerden farklı bir şey olduğunu düşünürseniz yanılırsınız. Nedir o bedel, binlerce masum vatan evladının ölüm ve şehadeti, takriben; bir buçuk trilyon dolarlık ekonomik kayıp!...
İşte bu seçimin maalesef kazananları siyaset değil, yurtdışındaki Türkiye düşmanı güçler ve onların maşası olan terör örgütleridir.
Şimdi, kısmen bu tehlikeyi göremeyen aziz millete düşen görev, kazandığını zanneden adı geçen üç partiye de “...gerçekten siz teröre karşımıydınız?..” sualini sorup, bundan sonraki süreçte muhtemel yaşanacakların hesabını ödemeye hazır olup olmadıklarıdır.
Cumhur ittifakı ve özellikle AK PARTİ’ye gelince, KURANİ HAKİKATLERLE yüzleşmeye kendilerini tabi tutarlarsa, hata ve sevaplarını, alınan neticelerden daha öncelikli olarak idrak etmiş olurlar.
Hoca Nasrettin ( rahmetullahi aleyh!), hamama gider. Gençler bir muziplik yaparak, hocanın elbiselerini saklarlar. Hoca onlara elbiselerini kendilerinin sakladığını tahmin ettiği halde, doğrudan suçlamaya kalkışmaz ve onların ne kadar dürüst, ne kadar mert ve asla yalan söylemez gençler olduğunu hatırlatır ve ardından gençlere; “...şimdi Allah aşkına söyleyin gençler! Ben bu hamama böyle mi, bu kıyafetle, bu peştemalla bu halde mi geldim?..”
Evet, AK PARTİ bu yerlere ve makamlara böyle mi gelmişti? Bu sualin cevabını A-KE-PE’lilerin düşünmesine bile gerek yok, ama AK PARTİ bunu düşünmek, fabrika ayarlarına dönmek ve inandığı değerler açısından sorgulamak zorundadır.
Demirel, 12- eylül sonrası 1986’larda yasakların kalkmasını müteakip, ilk mitingini yaptığı SAMSUN BAFRA MEYDANINDA;
“....Nerede galmıştık?!...” dediği gibi, şimdi de ilgililere düşen görev;
“ ... Nerede hata yapmıştık ve bize ne oldu?!...” sualini sorup, gereğini de yapmaktır.
Bu konuda söylenecek ve yazışacak çok şey var....Ancak sadece ilgili ve muhataplarına tabii!.. ehhh!..bizi dinlerlerse?!..
Allah’a emanet olunuz. Selam ve dua ile...