İstatistiki veriler devletin kurumu olan TÜİK tarafından tespit edilmekte ve kamuoyuna deklare edilmektedir.
Enflasyon sepetinde ise belirli ürünler yer alır ve enflasyon rakamları bu fiyatlar baz alınarak ortaya bir enflasyon rakamı çıkar. Enflasyon hesaplanırken sepette yer alan ürünler ayrı bir tartışma konusudur. Örneğin vatandaşın belki yüzde 1'inin tüketemeyeceği pinpon topu, jet ski fiyatları sepetin içindedir. Vatandaşın filesini dolduracağı market, çarşı ve pazar ürünlerinin sepetteki etki orana düşük tutulur.
TÜİK hesaplamalarda kullandığı ürünleri belirli marketlerdeki fiyatlar ile belirlemektedir. Domates, patates, soğan, peynir, zeytin, geçen yıla göre bu yılın başından itibaren yüzde 4O'lı oranında zamlı fiyatlar ile raflarda yer alırken, fiyatlar 10-15 TL üzerinden sepette yer alır.
Diğer ürünlerde de durum değişmez. Bugün pazarda vatandaş 5-6 TL'nin üzerinde sebze veya meyve satın alamaz. TÜİK verilerinde ise bu rakamlar 2-3 TL civarındadır. Zaruri tüketim ürünlerindeki artışlar ise geçen yıla göre en az yüzde 50-60 oranında iken, enflasyon sepetinde ise 3-4 yıl önceki fiyatlar ile yer alır. Hal böyle olunca işçi ve memura yapılan yüzde 5,75'lik zam oranı bir hafta içinde erir gider, alım gücü azalır.
Döviz kurlarının frenlenememesi, altın fiyatlarının her gün yeni bir rekor tazelemesi de, piyasalardaki tedirginliği artırmakta ve döviz rezervlerindeki erimenin yanı sıra hazine verilen ödeme garantileri nedeniyle kan kaybetmektedir.
Köprülere, otoyollara "Cebimizden beş kuruş çıkmadı" şeklinde yapılan açıklamalar tamamen asılsız ve talihsiz, siyasi şova yönelik açıklamalardır.
"5 kuruşun çıkmadığı yatırımlar yap-işlet-devret modeli ile belirli firmalara 25 yıl süre ile hazineden yaklaşık 200 milyar dolar seviyelerinde, hazineden para çıkması anlamını taşımaktadır. Bu paranın ödenmemesi gibi bir durum söz konusu değildir. Çünkü yüklenici firmalar tahkim olarak Türk yargılarını değil, sözleşmelerde Londra mahkemelerinin şartını kabul ettirmişler ve hükumetimizde bu sözleşmenin altına imza atmıştır.
Dolaysıyla bugün 10 yaşında bekar çocuklarımız, evlenme çağına geldiğinde doğacak çocukları değil, çocuklarından doğacak torunları dahi borçlandırılmıştır. Ekonomiye hiçbir katkısı olmayan ve ülkenin tamamının istifade etmediği bu hizmetler, siyasi iktidar tarafından bir başarı hikayesi olarak lanse edilmektedir.
Şehir Hastanelerinin de durumu pek farklı değildir. Pandemi nedeniyle sarayın inşasını yapan firmaya ihalesiz verilen İstanbul'daki Atatürk havaalanının yok olmasına neden olan 2 adet sözde pandemi hastanesi atıl durumdadır. Şehir hastanelerine meşrutiyet kazandırılmasına yönelik yapılan bu projeler ne yazık ki bugün vatandaşın cebinden milyonlarca liranın heba edilmesine yol açmıştır.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, tıpkı enflasyon oranlarındaki anlamsız açıklamalar yapılırken aynı metot işsizlik oranlarında da uygulanmakta, tüm dünyada işsizlik oranları düşerken bizde ise azalmaktadır.
Üstelik işsizlik oranlarının yükseldiği ifade edilirken, istihdamda daralma söz konusudur. İş yerleri tek tek kapanmakta, işçi çıkarma süreleri uzatılarak vatandaş günde 39 TL ile geçinmeye mahkum edilmektedir. Bu kararların altına imza atanlara günde 39 TL verilerek nasıl geçinebileceklerini vatandaşa anlatmaları gerekir.
Üniversitelere çocuklarını sokmak için aileler binlerce lira harcamakta, çocuklarımız günlerce üniversiteye girme hayali ile yaşamaktadırlar. Ancak okuldan mezun olduğunda bu kez diplomalı işsizlere yenileri eklenmekte her 4 gençten biri sokaklarda iş peşinde koşmaktadırlar.
Yetkililerin enflasyon oranlarını oluştururken hangi marketteki fiyatları baz aldıklarını, işsizlik oranlarını ifade ederlerken hangi ülkeden bahsettiklerini, her geçen ayın bir önceki aydan daha mükemmel olduğunu veya olacağı konularında vatandaşı ikna edici açıklamalar yapmaları gerekir. Aksi taktirde insanların aklı ile oynanmış olacaktırlar. Türk milleti de o kadar aptal değildir. Faturayı bir şekilde ödetir.